Izliyoruz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Izliyoruz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Şubat 2015 Pazartesi

Izledik: Pride

Kis geldi mi bizim evde izlenen flm sayisinda ciddi bir artis gozleniyor.
Hava soguk.
Haftaici ikimiz de yogunuz, e genelde haftasonu evde oturmak en guzeli.
Kahvaltimizi ediyoruz, elimize caylarimizi alip kuruluyoruz koluga.
O gun karsimiza nasil bir film cikarsa onu izliyoruz.

Dun Izledigimiz film Pride oldu.

1980lerin Londrasinda, escinsel bir gurup. Dunyanin her yerindeki escinseller gibi onlar da ezilmeden yasamaya calisiyorlar. Polis baskisi, gaz bombalari zamaninda peslerinde...
 Ama o seneki Onur yuruyunde degil.  Sakin gecen yuruyusun ardindan iclerinden biri, Mark, diyor ki...
Bu sene oldukca sakin bir yuruyus gecirdik. Polis yoktu. Gaz bombalari yoktu. Neden?
Yoksa polis yenildigini kabul mu etti?
Kendisi cevapliyor sorusunu.
Hayir.
Cunku polis baska bir gurupla ugrasiyor su anda. Madenciler. Onlarin direnisini kirmaya calismakla mesgul.
Ne yapalim? Bu gecici rahatligin tadini mi surelim? Yoksa polise karsi onlarin yaninda mi olalim?
Madenciler ve gayler ve lezbiyenler...
Ist bu film bu bir araya gelmesi cok zor iki gurubun bir araya gelisinin oykusu...

Geziden sonra boyle filmler bir baska etkiliyor beni.
Bu film harika mi?
Degil.
Izledigim en guzel film mi?
Degil.
Ama guzel bir film.
Zaten insanlarin bir arada direnisi, birbirini desteklemesi nasil guzel olmaz ki...

Karsiniza cikarsa tavsiye ederim.
Iyi haftalar...

20 Ocak 2015 Salı

Izledik: Birdman

Sinemaya gitmek ne guzel sey.

Hele kis aylarinda. Hele hava soguksa. Hele soguktan sokaklarda dolasilmiyorsa, 

Cumartesi gunu iste oyle soguk bir gundu Londra'da. Biz de Ozanla kendimizi evimizin yakinindaki bir sinemya attik. Niyetimiz Theory of Everything izlemekti ama olmadi kendimizi Birdman izlerken bulduk. Ve pesinen soyleyeyim ikimiz de filmi cok begendik. 



Filmin kisaca ve Gulcince ozeti soyle.


Riggan Thompson, bir aktor. The Birdman filminde canlandirdigi super kahraman olu onu bir donem oldukca populer yapmis. Hala sokakta insanlar yyolunu cevirip onunla fotograf cektirmek istiyor, imza almak icin pesinde kosuyor. 
Peki ya ailesi? Peki ya son zamanlarda yaninda asistani olarak calisan kizi? 
Peki ya aktorluk? Sahne tozu? Brodway dunyasi? 
Orta yasini geride biraktigi son yillarda Riggan bunlari sorguluyor. Ve herseyi riske atip Broadway'de bir oyunun basrol oyunculuguna soyunuyor. 


Ben filmi izlemeden once konusunu dahi okumamistim. Dedim ya niyetimiz bu filmi izlemek degildi aslinda :) Ama iyi bir film oldugunu duymustum. Duyduklarimdan aklimda kalanlarsunlardi. Gise kaygisiyla yapilmamis bir film. Ilk gosterimini Venedik Film festivalinde yapmis bir film. Hollywood sirketlerine bagli olarak yapimlmamis bir nevi bagimsiz bir film...

Sunu da ben ekleyeyim cok guzel bir film.  


Sinema salonlarinin fantastik hikayeler, uzay yolculuklari, super kahramanlarla doldugu su son yillarda bu film bana cok gercek geldi. Gercek. Karakterler, duygular, yasananlar. Hepsi cok gercek.

Ve tabi oyunculuklar. Uzun zamandir izledigim butun oyunculari cok iyi olan ender filmlerden biriydi.


Uzun sozu kisasi ben cok begendim. Olur da denk gelirse bence izlemeye deger derim :)
Buyrun fragmani.
Simdiden iyi seyirler...


17 Kasım 2014 Pazartesi

Izledik: Interstellar

Gecenlerde arkadaslarimiz gitmisti bu filme. Begendik guzeldi ama zor film demislerdi. Ben de aynen onlarin soylediklerine aynen katildim bu filmi izledikten sonra begendik, guzeldi ama zor film.



Filmin konusu soyle:
Filmin geçtiği yakın gelecekte yeryüzünde yaşam, artan kuraklık ve iklim değişiklikleri nedeniyle tehlikeye girmiştir. İnsan ırkı yok olma tehlikesiyle yüzyüzedir. Derken yeni keşfedilmiş bir solucandeliği, tüm insanlık için umut olur. Buradan geçip boyut değiştirerek daha önce hiçbir insanoğlunun erişemediği yerlere ulaşmak ve insanoğlunun yeni yaşam alanlarını araştırmak ise bir grup astronot-kaşife kalır. Bu kaşifler, geçen 1 saatin dünyadaki 7 yıla bedel olduğu ortamda hem hızlı ve cesur olmak zorunda kalacaklardır.

Neden guzel?
Bence...
Gorsel olarak gercekten cok basarili. 
Konusu karisik olmasina ragmen ilginc. 
Oyuncular da hakkini vermisler rollerinin.



Neden zor?
Bence...
Basrol oyuncusunun ingilizcesini anlamak biraz zor. Alt yaziyla izlense bazi sahneleri anlamak cok daha kolay olabilir. 
Konusu zor bildiginiz zor. Fizik, metafizik, yildizlar, kara delikler, formuller, hesaplamalar. Neyse ki ben bunu bildigimden o kisimlari anlamak icin kendimi hic zorlamadim. Yildizlar benim icin gokyuzunde parlarken guzel. Gezegenler hakkindaki bilgim Merakli Vedat Dun Macta Jale'ye Sordu Uydular Nasil Planlandi seviyesinde kaldi. Ben boyle iyiyim :) O yuzden filmin o karmasik kisimlarini anlamak icin kendimi cok zorlamadim.

Bu arada  Merakli Vedat Dun Macta Jale'ye Sordu... sizin ogretmenleriniz tarafindan da kullanilir miydi? Bize ilkokulda gezegenlerin sirasini boyle ogretmislerdi. Hepsinin bas harfi bir gezegen. Merkur- Venus- Dunya- Mars- Jupiter - Saturn - Uranus - Neptun - Pluton :) 

Hayir cumlede anlamsiz bir sey. Onu ezberleyene kadar insan gezegenlerin sirasini ezberler daha kolay. Ayrica Vedat ile Jale neden maca gitmisler? Vedat niye Uydulari macta merak etmis? Birisi topu uzaya mi firlatmis? Kafamda deli sorular olusurdu taa o zaman :)

Ama bak sonucta aklimda kalmis :) Demek ki ogretmenlerim haklilarmis :) 



Filme donecek olursak... 
Elbetteki senaryoyu yazan gezegenler ve fizik konusunda oldukca basarili bir is cikarmis. Ben anlayan yorumcularin yalancisiyim. 
Peki o kisimlari anlamadan film izlenmiyor mu? I
Izleniyor. Ve gayet de guzel izleniyor. 

Ama insan surekli bir ya ben niye anlamiyorum bunlari, benim niye kafam bunlari almiyor acaba diye dusunuyor. Ben sahsen dusundum :) Ama bir sure sonra amaann dedim kafamin calistigi kadari bana yetsin bak cok sukur Merakli Vedat'in macta Jale'ye ne sordugunu biliyorum :) 

Sozun ozu...
Ben izledigime sevindim filmi ve begendim. Ama acikcasi daha fazla begenecegimi dusunmustum filmi izlemeden once. Begenim bekledigim seviyelere ulasamadi.  
Degisik, guzel, farkli bir film izlemek istiyorum derseniz kesinlikle tavsiye ederim.
Kafami dagitacak, beni cok yormayacak, neseli, eglenceli bir film izleyeyim derseniz bu cok da yerinde bir secim olmayabilir.



Izleyeceklere simdiden iyi seyirler.
Hepimize de iyi haftalar olsun efendim :)

Fragmani da ekleyeyim:)


16 Ekim 2014 Perşembe

Izledik: Her

Bir zaman once arkadaslarimiz tavsiye etmisti bu filmi. Izleyin begenirsiniz demislerdi. Bana bir haller oldu. Kitap okuyamadigim gibi film de izleyemez oldum. Uzun sure konsantre olmami gerektirecek hicbir sey yapamiyorum sanirim. Sinir bozucu bir durum. O yuzden eskiden izledigim filmleri falan izliyorum. Hani arada bir seyler kacirsam da biliyorum nasilsa filmi onemli degil :)

Iste boyle bir haldeyken uzun zamandir izledigim ilk yeni film Her oldu. Konusu soyle:

Her filmi yapay zekaya sahip işletim sistemine aşık olan yalnız bir yazarın hikayesini konu alıyor. Theodore Twombly hayatını el yazımı mektuplar yazarak kazanan birisidir. O dönemde artık insanlar bu tür şeylerle uğraşmazlar, her şeyi bilgisayar programları halletmektedir. Theodore Twombly karısından boşanır ve dairesinde yalnız yaşamaya başlar. Bir gün yapay zeka programı olan Samantha ile tanışır. Sadece bir sesten oluşan Samantha ile depresyonda olan Theodore arasında farklı bir bağ gelisir.


Film bilim kurgu gibi gelse de kulaga, yasadigimiz cagda adamin bilgisayariyla farkli bir bag gelistirmesi insana izlerken hic de sacma gelmiyor. Bana gelmedi yani. Aa olabilir dedim. Sabah gozumu actiktan, gece uykuya dalana kadar en cok neyle vakit geciriyorum? Bilgisayarim, ipad, telefon. Yalan mi? Elimizden dusmuyorlar. Kendi adima konusayim elimden dusmuyorlar. Ya biri ya digeri.

Yemek mi yiyecegiz? Foursquare'e bakiyorum. 
Evde yemek mi yapacagiz? Elimdeki malzemelerle bloglara bir goz atiyorum.
Sinemaya mi gideceiz? Programlari internetten kontrol ediyorum,
Kirami internet bankasindan yatirip biletlerimi internet ustunden aliyorum.
Daha liste uzar gider.
Yani dusununce hayatimin hemen hemen her aninda internetten, elektronik aletlerden faydalaniyorum.
Bunlari yaparken bir isletim sistemi bana yardimci olsa "hayir" diyecegimi hic sanmiyorum. Hani bak bilet bulan isletim sistemi olsa "ay sen kenarda dur ben bakarim" mi diyecegim? Hic sanmiyorum.


Iste tam da bu sebeple Theodore ile isletim sistemi arasinda gelisen bagi baslarda hic yadirgamadim. Hosuma bile gitti. Ay benim de olsa dedim. Ama baslarda. Sonra isin sekli degisiyor tabi. Nasil degistigini de yazip filmi izlemeyenlerin keyfini kacirmayayim.

Ama bence izlemediyseniz bu filmi izleyin. Ben cok begendim. 5 dalda oscara aday gosterilmesini cok dogal buldum. gercekten hic bunalmadan, ne zamana bitecek diye dusunmeden izleyiverdim. Su konsantrasyon sorunu cektigim gunlerde ben bile boyle hissettiysem gonul rahatligiyla bu filmi tavsiye edebilirim.


Aklimdaki internet diyeti fikrini destekleyen bir film oldu Her. Su anda diyetimde cok da basarili oldugumu soyleyemeyecegim. Ama kararliyim. Basaracagim. Her de bu kararima iyi geldi.

Simidden izleyeceklere iyi seyirler dilerim :)

13 Mayıs 2014 Salı

Izledik: Cennetin Cocuklari

Bir zamanlar Ozanla bir film izlemistik: Bisiklet Hirsizlari. Izledigimiz onca film icinde vicdanimi bunca acitan yegane filmlerden biriydi, o. Cok etkilenmistim. Sonrasinda pekcok film izledik ama o hissi bana o derece yogun yasatan baska bir filme denk gelmemistim. Gecen hafta Pazar gunune kadar.

Pazar gunu Ozan bak soyle bir film varmis izleyelim mi? dediginde, acikcasi cok da heyecanlanmadim. Children of the Heaven, Cennetin Cocuklari. Iran yapimi bir film. 1997de cekilmis. Oyle cok da ilgimi cekmedi ama ne bileyim,  haydi izleyelim dedim. Iyi ki demisim. Iyi ki demisim. 


Bu guzel filmin konusu Gulcince soyle:
Bir cift ayakkabinin hikayesi...
Ali ve Zehra Iranda yasayan uc cocuklu yoksul bir ailenin cocuklari.
Anneleri ve babalari ile, baska yoksul ailelerle paylastiklari bir avluya bakan evlerinde yasayip gidiyorlar.
Bu iki kucuk guzel cocugun hayatlarinin seruveni Ali'nin tamirciden aldigi Zehranin ayakkabilarini kaybetmesi ile basliyor.
Ayakkabisi olmadan zehra okula gidemez.
Zaten yoksul olan babalrina ayakkabilarin kayboldugunu soyleseler isitecekleri azar bir yana, paralari yok ki. Zaten babalari yeni bir cift ayakkabi alamaz. 
O zaman ne yapmali?
Ali'nin aklina bir fikir geliyor: Neden Alinin bez ayakkabilarini iki kardes paylasmasinlar?

Iste bu kadar.
Bu konunun etrafinda tam 1,5 saat suruyor Cennetin Cocuklari filmi. Ve 1,5 saat insan vicdanini hissediyor. Hani eli gibi, ayagi gibi sanki elle tutulabilir bir organmiymis gibi insan vicdanini hissediyor. Cok garip. Ama bana hissettirdikleri tam da boyle.


Cocuklarin guzelligi bir yanda, masumluklari, iyilikleri ayri bir yanda. Fakirlik bir yanda umut ayri bir yanda... Film her sahnesinde baska turlu etkiledi beni galiba. Oyle begendim ben Cennetin Cocuklarini iste. 

Biz bilmiyormusuz. Halbuki cekildigi 1997 yilinda bu film pek cok ovgu almis. Hatta En iyi yabanci film dalinda Oscara aday gosterilmis. Ama Hayat Guzeldir filmine kaptirmis odulu. Ah o film de odulu kapmayi sonuna kadar haketmistir ne diyeyim.

Sunu diyebilirim. Olur da siz de izlemediyseniz Children of Heaven - Cennetin Cocuklarini, haydi izleyin. Hakikaten cok ama cok guzel bir film. 

Ben bayildim. Biz bayildik. Cani gonulden tavsiye ederim.

Simdiden iyi seyirler efendim :)

11 Şubat 2014 Salı

Izledik: Gravity

Bu ara cok film izleniyor bizim evde. Ozan haftaici bazi aksamlar gec geliyor. Ben o gelene kadar hemen aciyorum kendime bir film. Bazi aksamlar da ben gec geliyorum. Geldim mi bakiyorum o da acmis kendine bir film. Film canavari olduk yani biz :)

Pazar aksami da evde ne izlesek ne izlesek diye dusunurken Gravity geldi aklimiza. Aman bu Londrada ne reklamini yaptilar o filmin. Bir ara nereye baksam Gravity reklami goruyordum. Bu reklam isi etkili bir sey, orasi kesin. Aklima kazindi o film illa izlenecek. Ama kiminle konussak ay sinemada cok fena olduk diyor, midemiz bulandi diyor. Benim mide zaten bulanmaya yer ariyor zorlayayim sinirlarimi dedim ve sinemaya gitmedik. Evde izledik. Aman iyi ki de oyle izlemisiz.

Film guzel. Kotu bir film degil. Ama acikcasi ben filme bayilmadim.


Bir kere afislere kocaman kocaman George Clooney yazmislar. E benim de kendisine zaafim malum. Adamin isminin gectigi filmleri illa izlemek istiyorum. Bir heves oturdum filmin basina George izleyecegim diye. Adam filmin ilk 15 dakikasindan sonra gorunmedi yahu!. Simdi film hakkinda ipucu vermis gibi oldum ama benimki beklenti yonetimi. Hani benim gibi George izleyecegim diye filmin basina oturup, sonra hayal kirikligi yasamayin. Resmen yikildim!

George'un yoklugunda Sandra Bullock izledik bol bol. Guzel oynamis. Bir suru odul aldi zaten. Oscar'a da aday. Alabilir de. Ama iste keske afise sadece O'nun ismini yazsalarmis. Bak yine ayni konuya geldim ama yani insan George izleyecegim diye filmin basina oturuyor. Bir de sadece George'un oldugu afis bile yapmislar. Olmaz boyle :)


Nihayetinde film guzel. Ama bence soylendigi gibi yilin en iyi filmi degil. Izlenebilir, boyle ince mesajlari olan bir film. Ama bence izlenmezse olmaz da degil. Bu arada film boyunca Rusyaya, Cin'e nasil laf sokmuslar anlatamam iste o kisimlari izlerken ben baya sasirdim soyleyeyim.

Tamam biri beni durdursun yoksa izlemeyenler bu yaziyi okuduklarina cok pisman olacak. 
Izleyecek olanlara iyi seyirler efendim :) Ayrica filmi izlerken bir kez daha teyid ettim, uzay hic bana gore bir yer degil :)

4 Şubat 2014 Salı

Hayatta gecmeyen ne var ki

Bazi haftasonlari cok geziyoruz Ozanla. Gecen haftasonu mesela. Cumartesi oglen vurduk kendimizi yollara. Muzeye gittik, sokaklar kesfettik, cin mahllesinde yemek yedik, Sohoda bara gittik. Iki kisi. Eve dondugumuzde gecenin bir yarisiydi. Cok guzeldi; sevdik gezmeyi.

Bazi haftasonlari da cok evimizde vakit geciriyoruz Ozanla. Bu haftasonu mesela. Cumartesi aksami gittigimiz yemek disinda hep evdeydik. Oyle degisik hicbir sey yapmadik. Durduk, dinlendik. Cok guzeldi; sevdik dinlenmeyi.

Iste oyle dinlendigimiz haftasonlarinda sunu frakediyorum ben. Bazen, arada, gerektiginde evde ikimiz olmak oyle guzel ki.
Kahvaltilar hazirlamak. Iki kisi olsak da ozene bezene hazirlamak ama. Sonra sofraya gecip, elimize saglik diyip saldirmak sofradakilere.
Kahve pisirip, evin icini kahve kokusuyla doldurmak. Sonra kurulup koltuga kahve keyfi yapmak beraberce.
Usenmeyip pasta, borek pisirmek. Sonra of cok yedik, keske yemeseydik diye soylenmek kendi kendimize.
Iste oyle…
Lazimmis bana bu haftasonu.

Cuma gunu nefret ettim ben hayattan.
Hic benden beklemezsiniz boyle bir cumle degil mi?
Oluyor ama iste.
Bir an geliyor.
Yeter be diyor insan. Yeter.
Buraya kadar. Bitti.
Iste oyle bir haldeydim ben Cuma gunu.
Dedim ya is guc, oyle iste.
Ama evde oyle ikimiz olmak beni sakinlestiriyor.

Sakinlestirdi.
Cumartesi oturduk Ozanla evde.
Bir film actik.
Ben onun gogsune koydum basimi.
O bana hepsi gececek dedi.
Sonra yanyana sustuk saatlerce.
Dusunduk. Camdan disariyi izledik. Filmi izledik. 
Iste o hicbirsey yapmadan durdugumuz anlar ve ozellikle filmi izledigimiz bir bucuk saat beni sakinlestirdi.

Film mi?
My Afternoon with Margueritte, Margueritte ile gecirdigim ogleden sonralar.


Tam bizim ruh halimize gore bir filmdi.
Hatta sanirim son zamanlarda izledigim en iyi film.
Sakin.
Telassiz.
Insani hic zorlamayan, su gibi akan, cok guzel bir film. 
Ne olursa olsun hayatta guzellikler var ve hep olacak diyen harika bir film.
Ben bayildim.
Haydi siz de izleyin…

Simdi yine is zamani.
Ben yorgunum.
O sakinligin ofise geldigim an bittigini yine gerildigimi hissediyorum. 
Ama bu da gececek biliyorum.
Saglik olsun da...
Hayatta gecmeyen ne var ki…

21 Ocak 2014 Salı

Izledik: Muhsin Bey

Bu ara cok film izliyoruz Ozanla.
Kis etkisi.
Battaniye, cay, film...
Bazen aklimiza bir film geliyor, bazen internette bir sey goruyoruz, bazen ben bloglardan bir tavsiye okuyorum, bazen televizyonda guzel bir filme denk geliyoruz derken bizim kis aksamlarinin bazilari film keyifleriyle geciyor. 

Gecen aksam da oyle oturuken Ozan Muhsin Bey izleyelim mi Gulcin? dedi. 
Ah nasil severim ben o filmi.
Her sahnesini severim, her karaterini severim, muziklerini severim, hikayesini severim.
Hem de cok severim.


wiki'de film soyle anlatiliyor...
Muhsin Bey, 1987 yapımı, Yavuz Turgul'un yazıp yönettiği film. Oyuncular Şener Şen ve Uğur Yücel, sinema çevrelerine göre bu film ile oyunculuklarının zirvesine çıkmışlardır. Film yine birçok otoriteye göre Türk sinema tarihinin en başarılı filmlerindendir.
Film; prensiplerine bağlı eski bir müzik yapımcısı olan Muhsin Bey ve şöhret olmak isteyen Ali Nazik ismindeki saf delikanlının basit macerası olarak başlayıp, Muhsin Bey'in yaşam ve onur mücadelesine dönüşen olayları konu almaktadır.

Sener Sen. Ugur Yucel.
Bir araya geldikleri her projeyi agzim acik izledim bugune kadar.
Muhsin Bey'in yeriyse ayriydi aklimda.
Bu izleyisimizden sonra da filme yine bayildim ve evet hala yeri ayri dedim.


Biraz huzunlu.
Yok aslinda baya huzunlu bir film, Muhsin Bey.
Hani izlerken yine icim ezildi diyebilirim.
Ama o ic ezikligini oylesine sahici hissedebildigimiz kac film var ki?
O yuzden yine yeniden izlemeyi ben cok sevdim :)

Bu yaziyi da filmin cok sevdigim baslangic muzigiyle bitireyim...
Muzeyyen Senar ne de guzel soyluyor...

8 Ocak 2014 Çarşamba

Izledik: Hobbit 2

Ne heyecanla beklemistim gecen yil Hobbit filmini. Acikcasi Hobbit 2yi benzer bir heyecanla bekledigimi soyleyemeyecegim. Hatta oyle beklemiyormusum ki Hobbit'i izlemeyi, afisleri gordugumde aa Hobbit zamani ne cabuk geldi diye dusunurken yakaladim kendimi. Bu yil oyle seyler yasadik, oyle seyler okuduk ki Turkiye'de o heyecan bana yetti sanirim. Heyecanla bekledigim, izledigim tek sey Turkiye gundemi su ara. Keske film olsaydi o yasadiklarimiz da...


Bu kez 3 boyutlu izlemedik biz filmi. Sevemiyorum o gozlukleri elimde degil. Bir de filmin 3 boyutlu olaninin saati bize uymayinca, bir de 3 boyutlu olanin fiyati hakikaten baya fazlaca olunca aman dedik 2 boyutlu izleyiverelim ne olacak. Belki cok sey kacirmisizdir bilmiyorum ama filmin sonunda ben kararimizdan memnundum, iyi ki boyle izlemisiz.


Ben cok begenmedim Hobbit 2'yi. 1' filmden guzeldi ama hala Yuzuklerin Efendisi'nden aldigim tadin yanina bile yanasamadi. Her ne kadar 2. filmi 1.den daha guzel bulsam da; 1. filmde en azindan Hobbitlerin evlerini falan gormek beni mutlu etmisti, bunda onu da bulamadim :) 

Belki biz alistik. Belki beklentilerimiz cok yuksek. Belki Yuzuklerin Efendisi hikaye olarak Hobbit'e gore cok sansli. Belki de hakikaten gundem etkisi. Sebep hangisi ya da hangileri bilmiyorum ama filmden sonra genel hissiyatim Daha iyi olmaliydi oldu. Bence oyle, daha iyi olmaliydi.


Birinci filmde bazi sahneleri cok uzun bulmus E tabi bir kitaptan 3 film baska nasil cikacak? diye dusunmustum. Ikinci filmde ise bazi bolumlerin cok ama cok hizli gectigini dusundum. Hani kitabi okumamis olsam bu olayin filmle ne alakasi var diye bile dusunebilecegim sahneler gecti gitti. Konular uctu kacti. Acikcasi beni oyle cok etkileyen, vay be super olmus diyerek izledigim pek de bir sey olmadi. Dedim ya bence daha iyi olmaliydi.


Heyecanin buyuk kismini 3. filme saklamis Peter Jackson, belli. Artik seneye gorecegiz ne olacak. Ve kimbilir o bir sende bizim hayatimizda Hobbit'ten daha heyecanli neler olacak. Iste o kisim daha merak uyandirici hepimiz icin. Peter Jackson kusura bakmasin da bu sene durum boyle ne yapalim... Umarim seneye ulke gundemi filmler icin heyecanlanmamiza izin verir. Cok iyimser dusundum sanki...

6 Ocak 2014 Pazartesi

Breaking Bad ile de vedalastik...

Tam olarak ne zaman Breaking Bad Izlemeye basladik hatirlamiyorum. 
Ama saniyorum ben biraz hastaydim ilk bolumleri izledigimizde. 
Ozan DVDlerle eve gelmisti. 
Harika bir diziymis demisti. 
Hic orali olmadim. 
Su DVD kapagiyla cikmis dizinin nesiyle orali olayim ben?



Zaten hastaydim da.
Ates bir geliyor, bir gidiyor.
Hollandanin yagmurlu kis gunlerinden biri.
Disarida gri bir hava.
Kocaman yagmur damlalari camlardan suzuluyor.
Ilk bolumu izlerken arada gozlerim kapaniyordu.
Yil 2010 muydu acaba?Yokasa 2011 mi?
Tam hatirlamiyorum.


Walter White.
Evli. biri lise ogrencisi, biri sevgili karisi Skyler'in karninda iki cocuk babasi.
Bir lisede kimya ogretmeni.
Hani o isini severek yapan, bilgisiyle insani kendine hayran birakan ama bildikleri ogrencilere fazla gelen cinsten.
Oglunun fizik tedavi gormesini gerektiren sorunlari, evin odenmesi gereken kredi borcu ve Walt'un sadece ogretmen maasi var. Bir de okul sonrasi calistigi oto yikamacidan kazandigi uc-bes kurus.
Hayat akip gidiyor White ailesi icin.
Ta ki Walt akciger kanseri odugunu ogrenene kadar...


Sonrasi 5 sezon soluksuz izledigimiz bir macera.
Walt eski ogrencisi Jesse ile bir ortakliga basliyor.
Ve kimya bilgisini bambaska bir alanda kullaniyor.
Uyusturucu uretimi...
Sonrasi anlatilmaz, izlenir...
Biz 5 sezon bildiginiz soluksuz izledik.


Breaking Bad, benim bugune kadar izledigi en iyi diziydi.
Bugune kadar bir suru dizi izledim ve onlarin icinde de cok guzel olanlar vardi mesela Dr. House.
Ama Breaking Bad hakikaten baskaydi.
Tam olarak ne zaman tutkunu oldum bilmiyorum ilk sezonun ortalari olabilir. Ama iste o andan itibaren izlerken aman yeter dedigim, sikildigim 1 bolum bile olmadi.
Konu, senaryo, cekimler... hepsi bir yana, oyunculuklar baska bir yana
Zaten su 5 sezonda aldiklari onlarca odul de bir nevi gosteriyor, dizideki oyunculuklar inanilmazdi. 


Bu tatilde son 2 sezonu izledik Ozanla. 
Evet neredeyse 25 bolum falan izlemisizdir.
Waltla yattik, Jesseyle kalktik diyebiliriz bir kac gun. Hele hastalik dolayisiyla eve tikilinca harika oldu bu durum.
Ve dun gece itibariyla Breaking Bad bizim icin de bitti.
Tam da kendine yakisan, ne iyi etmisim de izlemisim bu diziyi dedirten bir finalle.


Cok guldum, cok uzuldum, Walt'u, Jesse'yi ayri ayri cok sevdim, onlara cok kizdim.
Bazen gidip iki tokat atmak istedim. 
Bazen ya bir gidip sarilayim su adamlara dedim.
Oyle bir yandan obur yana savrulup durdum ben bu dizide.
Ama her bolumun sonunda vay be ne bolumdu dedim.
Dizinin sonunda da vay be ne diziydi...
Konusu hakkinda baska hicbir sey soylemeyeyim.
Cunku oyle bir dizi ki en ufak ayrinti bile sizi saskina cevirebiliyor.


Ben izledim.
Izledigim en iyi diziydi diyorum.
Bana sorarsaniz, ne yazsam olmayacak, ne yazsam yetmeyecek bu diziyi anlatmaya.
Ama bir yandan herkesin tarzi da olmayabilir tabi.
O yuzden izlerseniz ve ilk sezon 2-4 bolumden sonra hala kapilip gitmediyseniz sonra bana aman ne yaptin Gulcin demeyin :)
Ama benim gibi kapilir gidersneiz son bolumu izledikten sonra benimle ayni hisleri paylasirsiniz belki.
Su an tam olarak hissiyatim:
Bu kadar guzel bir diziden sonra biz daha ne izleyebilirz ki...


ve bitti...

25 Ağustos 2013 Pazar

Izledik: Deli Deli Olma

Uzun zaman sonra ilk defa evimizde sakin bir haftasonu gecirdik Ozanla. Hicbir yere gitmedik bu haftasonu. Rotterdam'da evimizdeydik. Yorulmusuz hem de cok. Bu dinlenme iyi geldi.

Dun kahvaltidan sonra haydi film izleyelim diyerek doktuk onumuze bugune kadar izlemedigimiz filmleri. Iclerinden Deli Deli Olma'yi sectik basladik izlemeye. 


Aslinda bugune kadar Deli Deli Olma'yi izlememis olmak tamamen bizim ayibimiz. Film 2009 yapimi. Yani 4 sene olmus neredeyse seyirciyle bulusali. Ustelik filmin muziklerini bizim arkadaslarimiz yapti. Ama bizim filmi izlemeye firsatimiz olmadi. Ustelik alip gelmisiz de Turkiye'den mutlaka izlemeliyiz diye. Ama iste neden bilmem olmadi. Ayip cok ayip ama ne yapalim gec oldu, guc olmadi sonunda filmi izledik.

Filmin basrol oyunculari Serif Sezer ve Tarik Akan. Ikisi de kelimenin tam anlamiyla dokturmusler. Zaten filmde hep benim cok sevdigim oyuncular oynadigindan izlerken ben cok eglendim. Filmin konusuna gelince kendi sitesinde soyle ozetlenmis:

“93 Harbi” sonrasında Çar’ın Rusya’da yaşamasını istemediği Malakan kavminin bir kısmı Kars’a göçe zorlanır. Göç edenler arasında Mişka’nın (Tarık Akan) ailesi de vardır. Filmde Mişka 70’li yaşlardadır. Bir zamanlar köyün değirmenini işleten Mişka, modern makineler çıktıktan sonra, işini yapamamış ve maddi sıkıntıya düşmüştür. Köyün huysuz ihtiyarı Popuç (Şerif Sezer), Mişka’dan nefret eder ve köyde yaşamasını istemez. Köylüler bir zarar görmedikleri hatta sevdikleri kendi halinde, barışçı, yardımsever Mişka ile Popuç arasında kalmışlardır. Popuç, oğlu Şemistan (Levent Tülek), gelini Figan (Zuhal Topal) ve üç torunuyla yaşar. Torunlarından en küçüğü Alma dik başlı, sevecen bir kızdır ve Alma ile Miska arasinda sicacik bir dostluk vardir...

Yasli insanlar ve cocuklar... Ben biliyorsunuz ikisine de dayanamiyorum. O yuzden hic surpris olmayan bir sekilde bu filmde de defalarca agladim... Bu kismi bir kenara koyarsak, biz filmi begendik. Son donem izledigim Turk filmleri icinde benim en begendiklerimden biri oldu bile diyebilirim. Su ara Yasar Kemal'in 'Bir Ada Hikayesi-1 Firat Suyu Kan Akiyor Baksana' kitabini okuyorum. Orada da mubadeleyle baslayan hikayeler anlatiliyor. O kitabi okurken bu filmi izlemis olmak beni daha cok etkiledi sanirim.

Filmi izlerken beni etkileyen bir baska sey de suphesiz muzikler oldu. Tamam, tamam muzikleri arkadaslarimiz yaptigi icin algida secicilik ya da biraz olaya yanli bakma gibi seyler yapiyor olabilirim. Gerci bu filmin muzikleriyle Altin Portakal'da "En iyi Film Muzigi" odulunu de almislardi. Ama yine de tarafsiz bir bakis acisi olmasi acisindan cok yazmayayim da muziklerden birini buraya da ekleyeyim diyorum. Bakalim siz ne dusuneceksiniz?


Izlemenizi de dinlemenizi tavsiye ederim... Ben begendim...


29 Temmuz 2013 Pazartesi

Izledik: Lizbon'a Gece Treni


Dun aksam, bir yandan arkadaslarimiza ev hediyesi bakalim bir yanadan guzel havanin tadini cikaralim diye yaptigimiz yaklasik 3 saatlik yuruyusun ardindan bizim guzel sinemaya gittik Ozanla. Yalniz yuruyus biraz fazla kacmis; sinemaya vardigimizda bacaklarim sizim sizim sizliyordu. Neyse ki bizim guzel sinemanin terasindaki masalar bostu. Filmden once biraz dinlenip manzara keyfi yaptik da kendimize geldik. Iste boyle bir yer bizim sinema her firsatta gitmek istedigimiz kadar var degil mi?  


Dun aksam burada Night Train to Lisbon yani Lisbon'a Gece Treni filmini izledik.
Salonda toplamda 12 kisiydik.
Hani kacirdigin yer olsa makiniste rica etsem birazcik geriye alir misiniz diyecek cesareti bulacak insan :)

Biz Portekiz'e gitmeden vizyona girmisti bu film. Biz de izlesek mi gitmeden diye dusunduk ama sonra sehri gordukten sonra izleyelim dedik. Seviyoruz oyle gittigimiz yerlerde gecen filmleri izlemeyi. Sonra sonra derken bugune kadar izleme firsatimiz olmadi. Neyse ki vizyondan kalkmadan biz de bu filmi gorebildik.


Filmin konusu soyle:
Raimund, düzenli ama monoton hayatını kanıksamış bir Latince öğretmenidir. Kırmızı paltolu bir kadını tam nehre atlayacakken kurtarınca, kadın da onun hayatını kurtarır. Anlık bir kararla kadının binmesi gereken trene bindiğinde, kendini Lizbon´da, kadının okuduğu kitabın yazarının peşinde bulur. Raimund, takıntılı bir dedektif gibi parçaları birleştirdiğinde, 1970´lerin faşist Salazar Lizbon´unda bir arkadaşlık, ihanet, baskı ve devrim hikâyesi oluşturacaktır. Pascal Mercier´in uluslararası çoksatan romanından uyarlanan Lizbon´a Gece Treni, ülkeler ve tarih arasında dolaşan polisiye bir yapboz, romantik bir dram.

Filmin basrol oyuncusu Jeremy Irons. Ben O'nun oyunculugunu da filmi de cok begendim. Aslinda cok izlemek istedigim bir film olsa da acikcasi cok akici, keyifle izlenen, akip gidiveren bir film olacagini dusunmemistim. Muhtemeln icim kararacak, biraz da bunalacagim, sonlarina dogru eh bitsin diyecegim bir film olur diye aklimdan geirmistim. Hic de dusundugum gibi olmadi. Film 2 saatte yakin surdu ama benim bitsin dedigim bir an bile olmadi. Hatta devrimle ilgili kisimlar keske daha uzun olsaydi bile dedim. O da Gezi etkisi sanirim :)


Lizbona Gece Treni konusuna da bahsettigi gibi bir kitap uyarlamasi. Ben kitabini da okumayi dusunuyorum. IMDB her ne kadar bu filme 6.6 vermis olsa da Ben begendim. Severek izledim. Iyi ki izledim. 


Bu arada sanirim sinemaya gitmeyi de cok ozlemisim. 
Iyi geldi....

3 Mart 2013 Pazar

Izledik: Django Unchained

Tarantino filmlerini seviyoruz biz.
Dolayisiyla Django da fragmanlarini ilk gordugumuzden beri gidilecekler arasindaydi bizim icin.
Gectigimiz haftasonlarindan birinde kalktik gittik.
Film 3 saate yakin suruyor.
Gercekten uzun.
Bazi sahnelerde buna gerek varmiymis diye dusundugum de oldu benim ama evet izleniyor.
Nihayetinde Tarantino filmi, ne olursa olsun cizginin ustunde. 



Dedim ya Tarantino filmlerini seviyoruz biz.
O yuzden Django Unchained filmini de sevdik.
Ozellikle disci rolundeki Christoph Waltz'a bayildik!
Alman aksaniyla ingilizceyi bana Christoph Waltz sevdirecek sanirim.
Once Inglourious Basterds, ki benim bayildigim bir filmdi,  simdi de buradaki performans. 
Tek kelimeyle muhtesem!
"Oscar'i gecen yil almis. Dilerim bu yil da onun ellerinde olur. Hakediyor cunku" yazmisim bu yaziyi hazirlarken, sasirtmadi aldi Oscar'i da :)


Tarantino klasikleri de coktu filmde bence.
Dumanlar arasinda vakur bir edayla cikan kahraman. Arkada akillarda kalacak bir muzik.
Benim cok sevdigim arada sinir bozucu olabilen yavaslik ki Kill Bill'de cok vardi bence.
Patlama ani, cok guzel mucadele kavga sahneleri.
Konudan bagimsiz harika oyunculuklarla izlemeye doyulmayan sahneler. 
Ki benim icin Christoph Waltz kadar Samuel Jackson sahneleri de izlemeye doyulmayanlardandi.



Yani ozetle benim ne kadar izlersem izleyeyim bikmayacagim Tarantino klasiklerinden mahrum edilmemistik bu sefer de ne mutlu ki.
Ama hemen hemen her Tarantino filminde gormeye alistigimiz o yuksek final sahnesi bu sefer yok muydu bana mi oyle geldi bilemedim?

Nihayetinde izledigimize cok sevdigimiz filmlerden oldu Django Unchained bizim.
Kill Bill kadar muzikleri aklimda kalmasa da...
Inglourious Basterds kadar filmi izledikten sonra gunlerce aa su sahneyi de hatirladin mi, bu sahne nasildi ama diye konusmamis olsam da...
Iyi ki Django Unchained'i izledim.



Tamam filmi genel olarak begendim, oyunculara bayildim, benim icin guzel bir filmdi diyorum.
Hersey tamam da bu film neden en iyi-orjinal senaryo oskari aldi iste bunu hic anlamdim...
Heralde bu da benim sinema cahilligim :)

4 Şubat 2013 Pazartesi

Izledik: Gozetleme Kulesi

Kisin en guzel aktivitelerinden biri Rotterdam Film Festivali bizim icin.
Avrupa'nin en buyuk film festivalleriden biri Rotterdam Film Festivali.
Dunyanin pek cok yerinden flmler katiliyor festivale, dunyanin pek cok yerinden insan da o donemde Rotterdam'da oluyor festivale katilmak icin.
Bu donemde gecenin bir vakti de olsa sokaklar bos degil bizim buarada.
Kafeler, restoranlar, oteller her yer dolu.
Canli neseli bir aktivite. Ve su gri kis gunlerinde kesinlikle insana iyi gelen bir aktivite.
Biz Ozanla hemen hemen her sene elimizden geldigince cok filme gidiyoruz festivalde. Bu sene istedigimiz kadar gidemesek de yine de festivalde filmler izledik. 
Bunlardan biri mutlaka gormek istediklerimizdendi. 
Gozetleme Kulesi.


Pelin Esmer'in Bati Karadeniz'de cektigi farkli trajediler yasamis iki insanin kesisen yollarini ve acinin paylasilinca geldigi hali anlatan degisik bir film.
Filmin konusu kendi sitesinde soyle anlatilmis:
Ormanın en tepesinde bir yangın gözetleme kulesine bekçi olarak sığınan Nihat'la, Tosya'da otoyol kenarında küçük bir otogara sığınan Seher, başkalarından kaçarken birbirleriyle çarpıştıklarında, suçluluk duygularına karşı kendi kendilerine verdikleri savaşı artık birbirlerinin şahitliği altında yapmak zorunda kalırlar.

Bizim bu filmi izlememizin iki nedeni vardi:
1. Filmi merak ediyorduk.
2. Rotterdam film festivalinde bazi filmler buyuk odul icin yarisiyorr ve Halk oylamasi ve juri oylamasindan en yuksek puani alan film hatiri sayilir bir odulun sahibi oluyor. Biz de Pelin Esmer'in filmini desteklemek istedik. 

Gozetleme Kulesini begendim ben.
Guzeldi, oyunculuklari sevdim.
Olgun Simsek basrolde harikaydi. Keza Nilay Erdonmez de, ki ben ilk defa bu filmde izledim, hakikaten izlerken bizi cok etkiledi. 
Ama bana en cok kimi begendin? derseniz... 
evet Olgun Simsek ama en az onun kadar anne rolundeki Lacin Ceylan diyecegim. 


Lacin Ceylan Seher'in annesini oynuyor. Oyle uzun uzun sahneleri yok filmde.
Ama o kisacik sahnelerde oyle guzel oynamis ki insan vay be diyor.
Filmde en sevdigim sahnelerden biri O'nun kiziyla konusurken hakikaten caresiz olan bakislari, sessizligi, konusmalarinin arasindaki uzun uzun eslerdi.

Bir baska guzel yani da goruntuleriydi filmin.
Bati Karadeniz'in guzelligini de doya doya izliyorsunuz filmde.
Goz alabildigine uzanan yesil, ormanlar, bulutlar, yagmur, sis...

Gozetleme Kulesi, hani nasil derler, belki gisede yuzu cok gulecek bir film degil. Keske gulse!
Belki bambaska efektlerle cok daha etkili cekilebilecek bir film.
Ama bence izlemesi cok keyifli bir film.
Oyunculuklar, goruntuler, hikayenin islenisi ile hakikaten izlemeye degecek bir film.

Bizim Gozetleme Kulesi aksamimiza donersek...
Biz sansliydik cunku basi filmlerin gosteriminin ardindan yonetmenle kisa soylesiler yapiliyor Rotterdam Film Festivalinde.
Bizim gittigimiz gosterimde Pelin Esmer de salondaydi ve sorulari yanitladi.
Seyirci sayisi, katilanlarin soru sorma istekleri bu filmin odul icin sansi var dedirtti bize.
Umarim alir odulu de.
Pelin Esmer'e sorulan bazi sorular ise nasil diyeyim beni sasirtti ve uzdu diyebilirim.

Organizasyon komitesinden bir gorevlinin sordugu soru mesela. Sanirim en az benim kadar Pelin Esmer de sasirdi. Diyordu ki gorevli:
"Filminizde c.i.plak bir kadin bedeni gosteriyorsunuz, ustelik manken falan da degil bu kadin. Bu kadin filmin ana ogesi. Turkiyedeki gosterimlerde sizce tepki nasil olacak?"
Pelin Esmer buyuk bir sakinlikle cevap verdi bu soruya: 
O beden kadinin ruhu ve Turk sinema izleyicisi de bunu gordu zaten dedi.
Ben de musadenizle la havle demek istiyorum bu soruya. Bir de Film festivalinde soruluyor bu soru, ustelik bir Festival gorevlisi tarafindan, dikkatinizi cekerim. Tabi ki soruyu soranin ayibi ama buyrun size Turkiye imaji!

Ardindan burada sinema okuyan bir kizimiz da "Sizce Turkiyedeki izleyici ile yabanci izleyicilerin tepkileri arasindaki farklar ne?" diye sordu.
Eminim yapmak istedigi o degildi ama bir onceki sorunun ustune gelince, bence bir anlamda organizasyon komitesinden amcamizin sorusunu destekler gibi oldu. Surasi bir gercek ki bizlerin de soylediklerimiz konusunda dikkatli olmamiz sart. Evet ben O'nun ne demek istedigini anladim. Ama salon?
Sor bu soruyu cok guzel bir soru. Ama o sorudan sonra degil bence.
Cunku sanat evrensel, konudaki aci evrensel. Turkiyeye ozgu degil. 

Ve son soru benim de aklimdan gecendi; dedi ki bir Hollandali, Son uc yildir festivale Turkiyeden gelen tum filmler Karadenizde cekilmis oluyor. Neden?
Dogru :)
Gozetleme Kulesi, Pandora'nin kutusu (bayilmistik!), Zefir.
Hepsi Karadenizde cekilmisti.
Pelin Esmer benim hikayeme orasi uyuyordu ama genel olarak bilmiyorum inanin dedi.
Ben de dusundum
Hakikaten neden?
:)
Karadenizin guzelliginden mi? Insaninin hala Karadenizlilik ozelliklerini tasimasindan farkliligini krumasindan mi? 
Hakikaten neden? :)
Ben bulamadim cevabi. Sizce neden?
:)

Bunlar da ilginizi cekebilir

Related Posts with Thumbnails