Dun burada tatildi. Bayramin da ilk gunune denk geldi bu tatil. Ben oyle buyuk bayram coskulari yasamiyorum artik. Sanirim pndemiyle birlikte bu his iyice kayboldu bende. Ne yazik ki. Kaybolmasaydi iyiydi. Deniz'e bayram coskusu yasatabilseydim iyiydi ama hele bu sene hic icimden gelmedi.
Sabah her zamanki gibi kahvaltimizi yaptik. Aileleri aradik. deniz zaten bu aralar telefonde konusmayi da pek sevmiyor ondan da buyuk bir cosku duymadi yani.
Boyle anlarda kendimi cok suclu hissediyorum. Onna bu rituelleri akataramamak kendimi suclu hissetmeme sebep oluyor ama bu ara gercekten o kadar boyle seylere enerjim yok ki...
Sonra Ozan ve Deniz Hobbledown'a gittiler. Denizin en sevdigi yer olabilir. Yani kendisi oyle soyluyor. Hobbledown dedik mi cocugun gozleri parliyor. Bu geziyi "bayram gezmesi" olarak adlandirarak kendisine biraz bayram coskusu vermeye calistik. Oldugu kadar.
Ah nerede o benim aksamdan kiyafetlerini asmalarim, evi balonlarla suslemelerim, evde sarkilar calip bayram diye kizimla dans etmelerim. Nereye gitti o enerjim?
Ozanla bugunu Deniz-Ozan gunu olarak planlamistik ki ben de biraz yalniz vakit gecirebileyim. Bu ara -gerci her zaman- Deniz bana cok duskun. Her sey anne. Anne, anne gelsin, anne soylesin, anne yatirsin, anne anlatsin. Surekli bir anne. Bir yadan yaptigim hicbirseyden de memnun olmuyor. Anne oyle soyle,me, anne oyle yapma, anne oyle bakma. E her seyi anne yapsin diyorsun, yapinca da begenmiyorsun? Biraz zor bir donem hepimiz icin.
O yuzden benim de gercekten biraz yalniz kalmaya ihtiyacim vardi bu ara. Bana kalsa gunun cogunu evde pinekleyerek gecirirdim ama Ozan birakmadi. Biz giderken seni de yol ustunde bir yere birakalim cik evden dedi. Iyi ki de demis. Sabahi yepyeni bir bolgede kitabimi dinleyip yuruyus yaparak gecirdim. Bu aralar Kizim olmadan asla dinliyorum. Canimin istedigi yerde oturdum kitabimi okudum. Ayfer Tunc- Osman okuyorum.
Eskiden iki kitabi ayni anda okuyamazdim. Simdi de okuyamiyorum ama bir kitabi okuyup digerini dinleyebiliyorum ve ikisinden de kopmuyorum. Okuma aliskanliklarim son yillarda gercekten cok degisti.
Sonra gogledan buldugum bir kafede guzel bir ogle yemegi yedim. Sahipleri de Turkmus. Sohbet ettik guzel oldu. yemekler de nefisti.
Sonra da tek basima sinemaya gittim. The Lost City diye bir film. Acikcasi filmi degil seansi secmistimama film de fena degildi. Bir de sinemanin koltuklari yatak gibi oluyordu oh iki saat cok guzel keyif yaptim.
Sonrasinda kahve-kitap keyfi. Sonra biraz alisversi ve donus yolunda Ozan ve Deniz beni aldilar.
Aksam denizin banyosunu yaptiriken de onu yatiriken de cok daha sailriydim. Ikimiz de birbirimizi ozlemistik. Bol bol sarildik, kucaklastik, mis gibi bir aksam yasadik.
oyle zamanlarda yalniz cocuk buyutmenin ne kadar zor oldugu bir kez daha carpiyor yuzume. Gercekten non-stop bri tempomuz var. Ozanin da benim de. Sabahtan gece yatana kadar kendimize ayirabildigimiz sure o kadar az ki. O da isten cal, aklin iste kalsin vs seklinde.
Birbirimize boyle detsek de olmazsak hakikaten cok ama cok zor her sey. Birbirimize destek olmak icin elimizden geleni yapiyoruz. Biz Turkiyede iken ozan arkadasinin yanina gitti mesela. 1 hafta cocuksuz bir tatil yaptui. Ben de dun iste gunduzu yalniz gecirdim kendime geldim.
Ebeveynlik dunyanin en zor ama ayni zamanda en guzl seylerinden biri.
Dneizin annesi olmayi hicbir seye degismem. Asla. Ama biraz daha destekle cocuk buyutebilme, kendimizi bu kadar yipratmama sansimiz olsaydi da hayir demezdim.
hayat. payimiza dusen neyse onu yasiyoruz. Her gunumuze sukrediyorum.
Hayatimi seviyorum. kizimi herseyden cok seviyorum.