29 Eylül 2017 Cuma

Doğum izni kapanışı

Bugün sabah ofiste bir toplantıya katıldım. E tabi erkenden düştüm yollara çünkü 8:30 dan önce ofiste olmam gerekiyordu. 1 senedir izindeyiz de geç mı kalkıyorum sanki. Peh. Nerde! Keza deniz bu sabah da sasmadi 5:50 de uyandi. Aslanım benim! Ama yine de bir yere yetişmek üzere erken kalkmak başkaymis kabul ediyorum. Bundan sonra dusumu akşamdan alayım diyorum, nereden baksaniz 15 dakika kar! Yoksa nasıl yetisicez bilmiyorum :)

Bugün Ozan Denizle birlikte evdeydi. Dolayısıyla ay kahvaltısı yetişmiyor ay üstü değişmiyor derdim de yoktu. Haydi bugün yoktu sonra ne olacak? Ya hakikaten bir insanın bebeğini ve kendini hazırlayıp evden çıkabilmesi için kaç saat gerekiyor? Samimiyetle soruyorum. Bazı şeyleri deniz uyanmadan yapayım hazırlayayım desen 5te mı kalkayim? Bebe 5:50de uyanıyor zaten. E o uyanınca da işler yavaş ilerliyor. Hay bin kunduz! Neyse bulucaz bir denge :)

Toplantı değişik geldi. Bir yandan herşeyi unutmuşum - bakınız bilgisayarımin şifresi, sifirlattim ne yapayım :)-. Bir yandan da garip bir şekilde bazı şeyleri hatırlıyorum. Ben gitmeden 3 hafta önceki toplantıda buna söyle karar vermiştik dedim, müdürüm odayı terk edecekti. Yok biz buna bazı şeyleri yutturamayiz diyor:) ne sandın :) geri geliyorum diye kandırarak beni! Zaten bir sürü Yenibosna açmış başıma! Neyse :)

Sadece yarım gün ofiste kaldığım için ve bugün cuma olduğu için pek bir şey anlamadım. Önümüzdeki haftalarda ben ise dönmeden hissini yazayım en iyisi, şimdi ne desem boş :)

Günün geri kalanında da evde değildim! Ozan bana bir hediye almış. Spa, masaj, yemek falan öyle kendi kendime bir gün. Bu yıla güzel bir bitiş oldu vallahi. Gittim, öyle kendi kendime spa merkezinde durdum. Hakikaten durdum. Saunaya girdim  durdum. Havuza girdim durdum, yüzmedim ama durdum. Buhar odasında  durdum. Oh be nasıl da durasim varmış benim. Hele o masaj vallahi canıma değdi! 1 saat masaj yetmez 10 saat olsun diyecektim! Bir ara bir baktım masaj yatağında uyumak uzereyim. Deniz yine gece 1,5 saatte bir uyanmış (çık artık 2. azı gözünü seveyim!), şu alıştırma haftasının stresi beni yipratmis, zaten genel de yorulmuşum kıza bırakın beni burada uyuyayım diyecektim :) bırakmadılar tabi :) ama hayatımın en güzel masajlarından biriydi çok ihtiyacım varmış.

Çok çok çok iyi geldi bu masaj ve spa günü bana. Sanirim doğum iznine daha güzel bir kapanış  olamazdi. Canım Ozan ne güzel düşünmüş :) 

Şimdi bunları eve dönüş yolunda yazıyorum. Deniz'in yemek ve uyku saatine yetişmek için bir takım aktiviteleri yapamadım orada. Olsun. Kizimi çok özledim. Bir gideyim de o poncik yanaklarını öpeyim öpeyim.

Size de iyi hafta sonları efendim :)

27 Eylül 2017 Çarşamba

Krese alışma da 3. Gun

Şu anda Deniz kreste bebek odasında. Alıştırma da 3. gün. O içeride ne yapıyor bilmeden burada oturmak beni çok zorluyor. Istediğin zaman girip bakabilirim ama beni her görüşü alışma sürecini biraz daha uzatıyor (muş). Yine de arada girip bakıyorum saklayacak değilim.

Dün bakmadım da ne oldu. Çok ağladı deniz. Çok ama. Dün ınstagrama şöyle yazdım:
Bugün her şey çok kolay basaldi. Krese girince Deniz el cirpti sevindi, bana el salladı öpücük verdi ve oynamaya gitti. O aglamadi. Ben ağladım 😥 Olsundu, yeter ki o eglensindi. Her şey son yarım saate kadar iyi gitti ve sonra Deniz ağladı. Çok agladi. Sanırım en son 4-5 aylıkken bu kadar aglamisti. Yemek yememis, sonlara doğru oyun oynarken de aglamis ve uyutmak istediklerinde kızmış. Aldım kucağıma sakinleştirdim. Eve geldik. Oyun oynadık, sarıldık, neşesi yerine geldi. Simdi uyuyor. O kadar kolay olmayacağını biliyordum zaten. Bence baya iyi bile idare etti canım kizim benim. 💛 ama kolay bir gün degildi. Gittikçe kolaylaşacak değil mi? #denizipkresebasliyor
#gulcinisebasliyor

Zor bir gündü dün. Ben denizden daha çok zorlanıyor bile olabilirim. Emin değilim. En azından o eve döndükten bir süre sonra iyiydi, neşesi yerindeydi kikir kikir gülüyordu. Ben bütün gün üstünden tır geçmiş gibi dolaştım. Hakikaten dün beni çok etkiledi. Onun o iç çekerek ağlaması, o kucağımda bana sarılisi. Ah benim canım kızım. Ah benim ağlatmaya kiyamadigim kızım.

Biliyor musunuz bunlar geçecek, deniz krese alışacak ve hatta buradan çıkmak bile istemeyeceği zamanlar gelecek. Biliyorum bunların hepsi olacak. Ve o zaman aman amma abartmisim o aralar bu olayı diyeceğim belki. Ama şu an böyle hissediyorum. Gece rüyalarında bile Deniz'in kreş süreciyle uğraşıyorum. Aklım fikrim bu işle dolu. Öyle ne yapayım.

Ama bu sabah kendime daha güçlü olmak için son verdim. Sanki ben daha güçlü olursam deniz de daha güçlü olacak gibi geliyor bana. Sanki daha kolay alışacak sanki daha çabuk yeni düzenine geçecek. Belki de kendimi teselli ediyorum, o da olabilir.

Kreş müdürü Sarah bu sabah şöyle dedi deniz için "she is happy, confident and independent. She will be there quite soon but we all need to be patient and support her". O sıfatları nasıl cevirecegimi tam bilmiyorum ama genel olarak Deniz'in bana bağlanmasında bir sorun olmadığını, mutlu ve güvenli bir bebek olduğunu dusunuyorlarmis. Biraz sabır ve zamanla çabucak alışacak diyorlar. Denizi 2 haftadır gördükleri için bilemiyorum. Heralde öyledir.

Ben sadece üzülmesine dayanamıyorum. Yemin ederim arada Denizi alıp buralardan kaçırdım geliyor. Bırakın kızımla beni diye koşarak kafasını geliyor. Sonra geçecek diyorum ve her şey çok güzel olacak.

Zaten sonuçta çok şükür deniz sağlıklı bir bebek, bizler sağlıklı insanlarız. Buraya da temelli bırakmıyoruz çocuğunuzu canım. Elimizden geldiğince evde olacağız geç bırakacağım erken alacağız. Olacak yani bir şeyler. Bu sabah bunları düşündüm istem Gülçin dedim dramatize etme olayı! Sacmalama! Çocuğunu yurda terketmiyorsun yahu. Işe gideceksin o da oyun oynayacak ve akşam kızını alıp sarilacaksin. Bu kadar! Milyonlarca anne ve çocuk gibi.

Benim arada böyle bir kendimi tokatlamam gerekiyor. Yoksa kafam geç basıyor bazen. Aaa abartacak bir şey de yok yani. Epi topu deniz krese başlıyor. Evet biraz sancılı bir süreç ama geçecek.gecmezse de gitemez krese başka bir çözüm yolu buluruz. Ki bence buna gerek de kalmayacak. 

Nihayetinde bugün de içim buruk olsa da daha iyiyim ben. Ben daha iyi olunca umarım denizim de daha iyi olacak. 

İşte böyle bizde krese alışma durumları. Bakalım bu gün neler gösterecek :) 

25 Eylül 2017 Pazartesi

Durum guncellemesi

Deniz bugün kreste ilk alıştırma gününe gitti. Sadece 1,5 saat orada kaldığımı için ve ben de odada olduğum için gayet rahat geçti. Yarın orada yemek de yiyecek ve ben odada olmayacağım. Yani işler ciddiye biniyor Deniz kızım.

Bu sabah ınstagrama şöyle yazdım:
Deniz bugün ilk uykusundan uyaninca kreste ilk alıştırma gününe gidecek. Canım bebegim, bir tanem her şey çok güzel olacak. Çok eğleneceksiniz ve sonra biz yine böyle sımsıkı sarilicaz 💕 #canimkizim #gulcindeniz #denizipkresebasliyor #gulcinisebasliyor

Sanırım ben denizden daha çok etkileniyorum bu kreş işinden. Neyse ikimiz de alisacagiz. 

Bir yandan evde yerleşme telaşı devam ediyor. Ikea kurmadigimiz ya da eve gelen bir paketi karsilamadigimiz gün yok diyebilirim. Sağolsun Amazon prime. Ne istersek ertesi gün elimizde. Kredi kartını öderken de bir prime güzelliği olsa keşke. Neyse olacak bu kadar :)

Evi sevdik. Ben özellikle Deniz'in o minicik odasını çok sevdim. Habire denizle o odada oyun oynuyoruz. Sanırım üst katı tümden sevdim desem yeridir. Üst katta yatak odaları ve banyo var sadece. hali kaplı. Ben baya endiseliyim halı denizle nasıl olacak diye. Çok güzel oldu. Deniz kendine odalar arası bir emekleme parkuru yarattı. Tutabilen aşkolsun. O oda senin bu oda benim emekliyor :) eskiden televizyonda bir yarışma vardı bebek emekleme yarışması. Bayilirsiniz ben o yarışmaya. Şimdi olsa o yarışma Deniz baya iddialı bir yarışmacı olur :) speedy Gonzales deniz :)

Dün kitapligimizi da yerleştirdik. Oh nasıl sevdim şimdi çalışma odasını anlatamam. Kitap ne güzel şey. Görüntüsü güzel, okuması güzel, hatırası güzel. Eni konu güzel işte. 

Ama daha çok işimiz var. Hala açılmamış koliler, yerleşmemiş dolaplar, ve nereye sigacagini bilmediğimiz bir sürü oyuncak bizi bekliyor. Çok oyuncak var çok ama. Yahu bu bebek daha 1 yaşında. Ve biz hakikaten öyle habire oyuncak almıyoruz denize. Ama işte birikiyor. Ve bir yandan oynuyor da onlarla. Ben tabi arada bir kısmını kaldırıyorum ortadan yoksa aklını kaçırır insan :) 

E şehrin dışına taşınıp daha geniş eve çıkma sebebinin de bu çocuk rahat etsin değil miydi? Öyleyse dagitsin oyuncaklarını. Kim tutar seni be emekleyen denizipi. Dağıtım annecim, dağıt, oyna, etrafı karıştır, keşfet, ogren... Bu bebeklik senin :)

Bu da böyle bir durum güncellemesi olsun o zaman. Ne yazdım ben de bilemedim :)

20 Eylül 2017 Çarşamba

Denizli günlerimiz - ilk üç ay...

Bu ara geçen sene çok blog yazamamiş olmaya taktım kafamı. Keşke diyorum her gün 10 satır olsa yazsaydım. Denize ne güzel bir anı olurdu. Ama olmadı işte yazamadim. Neden bilmiyorum. Galiba blog yazmak benim için bilgisayar başında yapılan bir şeydi. Şimdi telefonda bile tık tık yazıyorum bunları mesela. Ama o zaman öyle değildi aklımda. Illa bilgisayarın başına oturup yazabiliyordum. Öyle olunca da yazamadım galiba. Ne bileyim. Keşke yazsaydim.

Bir yandan da sanki yazacak çok vaktim vardı :) bildiğiniz maraton kosucisi gibiydim. Denizle ne çok şey yaptık bu sene. Evimizde oyunlar oynadık. Sokaklarda dolaştık. Bebek masajına gittik. Baby sensory derslerine gittik. Yüzmeye gittik. Kütüphanelerde ninni saatlerine gittik. Çok dolaştık kizimla. Çok eğlendik. Bir yandan da elbette ozan ve ben çok yorulduk. Ama o önemsiz.

Instagram iyi ki vardı bu sene. En azından oraya çok fotoğraf yükledim. Elimden geldiğince yazdim. Tesellim o. Bir ara o fotoğrafları bloguma da yukleyebilirsem değneğin keyfime :)

Sanırım bu seneyi öyle sevdim öyle sevdim ki ise başlama zamanı yaklaştıkça bir yerlerde dursun, donsun hep bizimle olsun o günler istiyorum. E tabi mümkün değil...

Geçenlerde Gonca ile konuşuyorduk. Şu geçtiğimiz bir yılı özellikle ilk üç ayı. Goncanin yeni bir yeğeni oldu da şimdi o günleri yeniden başka bir bebekle yaşıyoruz, ne sanliyiz  :) goncaya dedim ki hayatımın hiçbir döneminde hem her gün bu kadar aynı şeyi yapıp hem de her gün başıma ne geleceğini bilmediğim olmamıştı. Hah iste halim bu sene tam buydu. Hem her gün aynı şeyleri yaptım hem de her gün bakalım bugün ne olacak diye başladım hayata. Öyle garip :) öyle de güzel :)

Tipik bir günümuz nasıldı diye düşünüyorum simdi. Aklıma ilk 3 ay geliyor hep. Hatırlıyorum. E öyleyse yazayım :)

Sabah, gece bilmem kaç kere uyandıktan sonra 6 gibi başlardık hayata. Her sabah uyandığımda ben bir posta Denizi emzirirdim sonra Ozan ve deniz giderlerdi ve benim yarim saat 45 dakikalık uyuyabilme zamanım baslardi. Ozan bana çok destek oldu o dönemde. Biz denizi hakikaten birlikte buyuttuk. Her sabah Deniz'in altını üstünü değiştirdikten sonra beraber bana kahvaltı hazirladilar. Şimdi gözlerimi kapatınca içeriden gelen seslerini duyabiliyorum. Hakikaten duyabiliyorum. Öyle güzel ki o anılar. Deniz ana kucağında. Mavi ahtapot ve yeşil kurbağa karşısında. Ozan omlet yaparken tek tek aşamaları denize anlatıyor. Anakucagi in müziği hep aynı çalıyor. Arada deniz ah oh bir sesler çıkarıyor. Ah benim minicigim ne çok oturdu o ana kucağında...

Kahvaltı hazır olunca ben kalkardim. Biz sofraya hep denizle oturduk, doğduğundan beri. Her sabah deniz ana kucağında otururken ettik kahvaltimizi. Arada ayağımizla onu salladık. Arada durmadı kucağımiza aldık. Çok küçükken deniz benim onu arada emzirmem bile gerekirdi. Kaç sabah o yurmurtalar hiç yenemedi :) ama hala tadi damağımda işte o kahvaltıların. Alelacele yemeğimizi yedikten sonra kahve içerken ozan denizi alırdı kucağına. Ben hızla sofra ve etrafı toplamaya baslardim. Ozan evden çıkmadan ortalığı topladım topladım. Yoksa gün boyu bir daha elimi sürme şansım olmazdı :) her sabah aynı sıra. Bulaşıkları yerlestir. Denizin eşyalarını toparla. Koltuğun örtüsünü düzelt. vitaminlerini iç. Deniz'in D vitaminini ver - ah ne severek içerdi onu sıpa:)- sonra hala ozan cikmiyorsa bir kimyon çayı yap kendine. Ya da kafeinsiz bir çay koy. O çayları çoğu zaman 3 Yurdumdan fazla icemedim :) 

Ozan çıkarken mutlaka uğurladık denizle onu. Evimizin kapısına inen merdivenler vardi. Deniz kucağımda o merdivenlere otururdum. Ozan aşağıda ayakkabılarını falan giyerken öyle kucağımda denizle onu izlerdik. Sonra Ozan gidince sarılırdım denize haydi bakalım annecim bugün bizi neler bekliyor derdim. 

Sonrası denizi uyutmaya çalışmakla geçen günler :) vallahi. O ilk zamanlarında hatta sonrasında bile pek çok günün cogu zamani denizi uyutmaya çalışmakla gecti. Ah şimdiki gibi düzenli olsaydı uykulari nerde :)

Deniz birkqc kez ama hep sadece yarım saat uyurdu. Ilk üç ayda o uykunun da çoğunu kucağımda uyudu. Ya da ben yanında otururken. Yoksa uyumazdi. Nasıl hissediyordu bilmiyorum ama ben usulca yanından kalkınca bile uyandırdı hemen. Ah slingde dursaydi be rahat ederdik ama durmadı işte :) 

Ilk 3 ay ben genelde televizyonun karşısındaki koltukta deniz üstümde yatarken oturdum. Ya da sanliysam onu yatağa bırakabildim de oturdum. Bazı günler de yatağımızda denizi üstüme yatırıp uzandım. Deniz en uzun -hadi diyelim 45 dakika :) - öyle üstümde yatiyorsa uyurdu. Uyusun diye öyle ben de uzanirdim.

Kabullenmiştim durumu. Benim bebeğim böyleydi. Kucakciydi. Belki de ben bir başıma ona bakarken beceremedim kucakci yapmamayı. Bilmiyorum.ama ilk üç ay genelde yanıma suyumu, muzumu, badem ve cevizlerimi alıp geçtim ya koltuğa ya yatağımıza. Sonra deniz meme emdi ben onları yedim oturdum. o sırada master şef, çırak gibi programlar izledim. 

Ilk zamanlar kabullenememistim durumu. O zaman bunalıyorum sürekli üstümde olmasından. Ben hiç is yapamıyorum, ev dağınık kalıyor, iki dakika yalnız olamıyorum diye dertleniyordum. Bu halim 1-2 gün belki 4-5 gün anca sürmüştür. Sonra bana bak Gülçin dedim. Şanslısın. Oturabiliyorsun. Al bebeğini koynuna otur. Söylenme ve anın keyfini cikar. Hemen geçecek bugünlerde çok arayacaksın   sonrası kendime yaptigım bu müdahale iyi oldu. 3 ay öyle kızım koynumda oturdum. Oh iyi ki de oturmuşum. Bana bu bilinci veren okuduğum bloglar sağolsun :)

Aslında abartiyorum tabi. Hep de ooturmadim canım o:) O günlerde de biz denizle hep sokajkaydik da biliyorsunuz. Evet belki anca 15 dakika kalabiliyorduk Denizin dışarıda ya da belki tas çatlasın yarım saat. Olsun illa her gün çıkıyorduk. Denizin uykulari arasında hava alsın diye dışarı çıkarırım onu. Evin yakındaki parka giderdik en çok. Kapalı yerlere girdik mı durmuyordu deniz. Açık havada dolanır dururdum öyle. İlk zamanlar uyuduğu da çıkarırdim anca öyle yuruyebiliyordum. Yeni bebek uyanıkken hep memede oluyor :) uyandı mı koşa koşa eve dönerdim :) haftalar ilerledikçe uyku aralarında çıkar oldum :)

Denizle evden çıkmak bir organizasyondu. Deniz'in uyudugu zamanda üstümde olduğundan tabi hazirlanamiyordum :) uyanık olduğu arada da hem onu emzirip, hem altını değiştirip, hem giydirip bir de kendim giyinemiyordum. Yetismiyordu :) ne zaman bunu yapmaya kalksam ben dışarı çıkana kadar deniz yine acıkmış oluyordu. Nihayetinde bebek dediğin ilk aylar habire memede :) işte bunu kesfedince ben sabah ozan evden çıkmadan hazırlanmaya başladım. O sabah uyku saatinden feragat etmekti bu ama olsun. Kalkıp hemen duşa koşup giyinip.sokaga çıkmaya hazır hale geliyordum. Yüzüme iki boya sürdüğüm bile oluyordu o kadar yani :) sonra tüm gün -bazen çıkamadığımiz da oluyordu- öyle hazır ve nazır dolaniyordum. Deniz uyandı mı. Emzir, altını değiştir, üstüne bir ay al koş sokağa! Ya da deniz uyudu mu, sar bebeği üstüne  o ya da köy arabaya firla sokağa :) E o #denizimleyuruken fotoğrafları kolay çekilmedi :)

Beni o dönemde en çok zorlayan yemekti. Deniz hep üstümde olduğundan yemek yemek çok zordu. Ozan o ilk zamanlar hep öğlen yemeğini mikrodalgada atılacak kaplara koyup bırakıp gitti. Ben bir kolumda deniz yemeği ancak fırına atabiliyordum, tencereden aktarmak falan mümkün değildi. Ah slingde ah niye deniz seni sevmedi :)

Aksam yemeklerini de genelde ozan hazırladı. Ya da şanslıysak ve deniz uyanıkken biraz üstümden indiyse ben yaptım yemekleri ozana güzel bir sürpriz oldu. Dışarıdan da yedik ama çoğu zaman kendimiz hallettik bu işi.

Işte böyle akşamı ediyorduk denizle. Deniz uyudu, uyandı, yeniden uyudu arada yürüdük döndük, arada perşembe günleri bebek masajına gittik falan derken ozanın gelme saati gelirdi. Bazı akşamlar pencerede beklerdim ozanı. Yorulurdum. Ama olsun güzeldi.

Ozan gelince denizle oynamalar baslardi. sanirim- bu ilk 3 ay olmayabilir :) ilk zamanlar hiç aynı anda yemek yiyemedik. Birimiz yerken diğeri denizi eglerdi. Sonra yavaş yavaş aynı anda yemek yiyebilir olduk. Denizi ana kucağında koyup yediğimiz bile oldu. Sanırım ilk 10 haftadan sonra. 

Denizi baştan beri aynı rutine yatma saatine hazırladık. Altını değiştir. Üstünü değiştir.biraz masaj. Anne baba denize saldırıp öpme :), biraz baba kız kitap.okumq sonra babaya iyi geceler deme ve emzirip uyuma. 

Deniz hiç kolay geçmedi uykuya hiç ama. O yüzden deniz uyusun şunu yaparız bunu izleriz gibi planlarımız genelde suya düştü bizim :) zira deniz uyuyunca ben savaştan çıkmış gibi olurdum. Ne zaman bir dizi falan açacak 10. Dakikası olmadan o ilk aylarda ben hep uyudum :)

Vücudum denizi takip ediyordu sanki. O uyumadan önce ne kadar enerjik olursam olayım o uyuyunca ben de cokuyordum. Savasmadim vücudumda. Uyumak istediğimde uyudum. Yani ben hakikaten bebeğim uyuyunca hep uyudum. Sanırım o ilk aylardan sağ çıktıysak bir sebebi bu :)

Tabi bu aşırı yorgunluk ilk 10 haftadan sonra yavaş yavaş azaldı. Gündü rutinimize çok değişmese de gece daha rahatladik. Ben de daha uzun uyanık kalabilir oldum şükür :)

Işte böyleydi o ilk zamanlar. Ozan bir yandan çok yoğun çalışıyordu ama bir yandan hep yanımdaydı. Haftada 2sabah pazartesi ve persembe 2ser saat gelen Sisi dışında her şeyi ikimiz yaptık. Sisi de sağolsun geldi evimizi toparladı. O gelmeden bir makina çamaşır yıkayıp asardim. Kuruyanları toplardı. O kapıdan girer girmez de bir makina atardım Sisi asardi. Ben ertesi gün topladım onları. Böyle habire çamaşır yıkayıp astigumizi hatırlıyorum bir de :) bebekli ev hali.

Böyle böyle haftalar geçti. Sonra iMire gittik başka bir düzen oturdu. Döndüğünüzde deniz neredeyse 6 aylıktı. Ve artık çok daha aktifti. O zaman neler yapardık bir gün de onu yazayım ben en iyisi.

Canım kızım beni gün bunları okursan bil ki seninle geçirdiğimiz her gün cok çok güzeldi :) 

Hiç yazılmamasindan iyidir bari böyle yazayım ben o zamanları. Sizin için sıkıcı olacak bu yazılar ama kusuruma bakmayın burada dursunlar öyle çok istiyorum ki :)

18 Eylül 2017 Pazartesi

Iç dökme... Iyi olalım da...

Insan çocuğunu seviyor. Çok seviyor hem de. Arada içi titreyerek seviyor. Hani bir zaman yazmıştım. Sevgi emek. Ve insan çocuğuna çok emek veriyor. Karşılıksız, içinden gelerek.

Bugün Deniz'in kresine gittik. Malum çok az kaldı krese baslamasina. Detayları konuştuk. Haftaya 3 gün krese gidecek deniz. Ilk gün 1 saat kalacak ve sadece orada oyun oynayacak. 2. gün 2 saat kalacak ve orada oyun oynayıp yemek yiyecek. 3. gun 4 saat kalacak ve oyun oynayacak, yemek yiyecek ve orada uyuyacak. Sonra da krese başlayacak... 

Bu kadar kolay olacak mı? Sahi olacak mı? Inşallah. Ama ben onu orada nasıl bırakacağım? Nasıl ardıma bakmadan oradan çıkacağım? Bilmiyorum...

Bugün çok eğlendi kreste. Hatta gitme vakti geldiginde ayrılmak istemedi ağladı. Ama her gün oraya gittiğinde yine böyle mi olacak? Ah keşke böyle olsa. Keske... 

Orada yeni arkadaşlarıyla oynarken denize baktım. O kocaman salonun ortasında benim küçücük kızım. Küçücük. Öyle küçük ki daha. Fotoğraflarda videolarda büyük çıkıyor. Yanına gelince minicik halbuki. Hem ne kadar büyürse büyüsün o hep benim minicigim olmayacak mı ki...

Denizi bırakıp ise dönmekten başka şansım yok. Çalışmak zorundayım. Üstelik çalışmak istiyorum da. O Gülçin'e de ihtiyacım var benim. Seviyorum ben o çalışan Gülçin hallerimi. Ama zor. Çok zor hem de. Bir yaşında bebeğini bırakıp ise gitmesi insanın neresinden bakarsanız bakın zor işte...

Dönüp bakıyorum şanslıyım bir yaşına kadar kendim bakabildim diyorum. Öyle de şanslıyım, biliyorum, farkındayım. Ama bir yandan keşke daha fazla da ben bakabilseydim diyorum. Biraz daha yanında  olabilseydim. Biraz daha her an koynumda buyutebilseydim. 

Ne dersem diyeyim çare yok. Ekim başı ise dönüyorum. Deniz de krese başlıyor..ve bunları düşündükçe sadece üzülmesin diye dua ediyorum. Nolur üzülmesin, nolur mutlu olsun. Nolur çabuk alışsin, nolur o gözünün bebeğindeki gülümsemesi azalmasin kızımın.

Insan çocuğunu seviyor. Çok seviyor hem de. Arada içi titreyerek seviyor. Ben de öyle içim titreyerek bakıyorum bugünlerde Deniz'e.. içim titreyerek sarılıyorum. Çok çok seviyorum...

Uzun bir aradan sonra ikimiz basnasaydik bugün denizle. Ozan is için hollanda'ya gitti. Ben nasıl başa çıkacağım bir yanda deniz bir yanda her yanı ayakta olan evimize diye endiselenmistim. Ama boscerdim sonra. Iyi ki de öyle yaptım. Biz bugun çok sarıldık, çok oynadık, çok güldük beraber kizimla. Oyle güzel bir gündü ki ınstagrama da yazdim. Akisina bırakmalı baZen diye. Aksam denizi yatırırken  o uzun uzun  o kokladim kiImi ve onunla böyle doya doya gecirdigimiz günleri ne çok ozleyecegimi düşündüm. Gözlerim doldu. Sonra sağlık olsun dedim. Iyi olalım da izin alırım, boş olan her vaktimi onunla geciririm. Bugüne kadar da öyle yapmadım mı zaten. Yeter ki iyi olalım.

Iyi olalım da bu yeni düzene de alisiriz elbet. Yeter ki iyi olalım.

Ah benim canım kızım...
En çok da sen iyi ol e mı...

13 Eylül 2017 Çarşamba

Anneme ve babama...

Hamile oldugumu öğrendiğimiz o garip günlerde hemen parmaklarımla kabaca bir hesap yapıp bebeğimizin ne zaman doğacağını hesaplamış ve acaba yaz boyunca doğum izninde olabilecek miyim diye düşünmüştüm. Deniz eylül sonu gibi dogsa... 

Kafamda hep Kasım Aralık hatta Şubat'ta doğan bir bebek en uygunuydu. Böylece doya doya yaz yaşayabilir üstüne eve dönüp bebeğimi yeni düzene de alıştırabilirdim. Benim parmak hesabı eylülü gösterince önce bir tüh dedim sonra ay aman ya temmuz olsaydı diye düşündüm. Neden normal insanlar bebeğim oluyor diye havalara uçarken ben bu hesapları yapıyorum bilmiyorum ama huy işte :) 

Geçen yaz hamileyken ve sadece 1 hafta çeşmede kalabilip hasta annemi ve ona bakan babamı çeşmede bırakıp dönerken seneye acısını çıkaracağız diye düşünmüştüm. Tam da öyle oldu. Bu yıl 2 ay yazlikta kaldık Denizle. Tam da düşündüğüm gibi acısını çıkardık. Doya doya birlikte zaman geçirdik,, sohbet ettik, güldük, tatil yaptik, yüzdük, dinlendik. 

Bizim bu cesmedeki yazligimiz 17-18 senedir var sanırım. Ben yok okul, yok iş, yok yurt dışında yaşamak derken ilk defa burada bu kadar uzun kalabildim. Hatta çalışmaya başladığımdan beri galiba ilk defa annem ve babamla bu kadar uzun süre birlikte oldum aynı evde yaşadım. Iyi geldi. Hepimize.

Bu yazıyı anneme ve babama bu harika yaz için teşekkür etmek için yazmak istedim. Ozani beni ve denizi böylesine  o çok sevdikleri, bana bize böylesine iyi baktıkları için nasıl teşekkür edilir bilemiyorum ama denemek istiyorum.

Küçük bir bebekle 2 ay aynı evde olmak ve bu arada sürekli misafir ağırlamak hic kolay değil. Ama yaptılar. Hem de büyük bir mutlulukla. Sayelerinde ben bu iki ay boyunca annemi babamı doya doya gördüm, bebegimle birlikte oldum, arkadaşlarımla birlikte oldum ve dinlenebildim. Annemin ve babamın yanında olmasaydım nerede tatil yaparsam yapayım  böyle dinlenemezdim. 

Bir yerde okumuştum, çocuklu insan için en lüks tatil köyü anne baba evidir diye. Doğru. Sabah uyanınca Denizi annem ve babam aldı ben uyudum. Kahvaltısını onlar yaptırdı ben dinlendim. Her fırsatta Denizle oynadılar ben kendimce oyalandim. Bundan daha lüks bir tatil düşünemiyorum.

Yemek konusunu anlatmaya bile gerek yok. Deniz burada öyle güzel beslendi ki. Köy yumurtaları, anneanne yoğurtlari, deniz balıkları, tazecik etler, kütür kütür sebzeler meyveler. Babam hiç usenmeden neyin tazesi güzeli neredeyse deniz icin gitti topladı aldı. Annem pişirdi taşırdı ikisi de uğraştı durdu. Ve deniz yemek yerken ikisi de keyifle izledi :)

Annem ve babam kizimizi resmen büyüttü. Deniz emekleme konusunda iyice ilerledi. Hatta tutunup ayağa kalkmaya bile başladı. Biraz desteklemek yürüyecek  o de bir evevyerleselim sonra diye ben engel oldum :) Bu arada annemin o mum gibi evi dağıldı, battaniyelerle kaplandı, merdiven önlerine yastiklar yığıldı ama ne gam hiç umursamadilar ki.

Kızımıza bir sürü oyun öğrettiler. Sağ elimde beş parmak dedin mi eliyle 5 yapıyor :) deniz sen kaç yaşına giriyorsun diyince 1 diye gösteriyor :) lamba, ağaç, melekler, kuşlar hepsinin yeri belli. Cicileroni gösteriyor, anneanneler ooo yapıp seviyor. Perihan teyzecim cippen dedi mi başlıyor gulmeye. Bursa'nın ufak tefek taşları diyince oynuyor. Ah bir de parmak siklatmaya çalışıyor. Toplarla oynuyor, yapılan kuleleri yıkıyor. Ah bir de son numarası kartları halinin altına saklayıp babana gülüyor :) sayelerinde oyuncu oldu :)

Ve tüm bunları yaparken ne annem ne babam bizim kurallarını esnetmeye hiç çalışmadılar. canlarım. Denize TV izleyemiyoruz biz, 2 aydır umurkarinda değil izlemiyorlar. Tuz şeker yedirmiyoruz. Öyle arkamızdan ağzına azıcık surelim demiyorlar. Ikisi de biz denizi nasıl yetistiriyorsak ona uydular hep.  Bu o kadar önemli ki.

Ben öyle her zaman çok kolay bir insan da değilim. Bazen yorgun oluyorum bazen huysuz. Tüm bunların üstüne bir de beni çok ama çok güzel idare ettiler.

Annem ve babam sayesinde ben bu yaz akşam dışarı da çıktım, sabah 10 a kadar da uyudum, kızımla da oynadım, arkadaşlarımla da gezdim. Böyle de bir çocuk bakmak varmış, sagolsunlar sayelerinde bunu da yaşadım.

Daha ne yazayım bilmiyorum ama tek bildiğim annem ve babam sayesinde dinlendim. Yeni hayatımıza hazırım. Bu yaz böyle geçmeseydi hazir olamazdım. O yüzden nasıl teşekkür edeyim bilmiyorum. Ben annem ve babamın kızı.olmayi hep sevmiştim. Şimdi.onlarin torununun annesi olmaya da bayıldım.

Geçen yaz işte hep bunu hayal etmiştim. Böyle beraber bir yaz geçirelim. Çok şükur jayal ettiğimden bile güzel oldu. Çok şükür, bin şükür. Şimdi ben içim rahat, gönlüm ve aklım güzel anilarla dolu evime dönüyorum. Annecim bacım size her şey için binlerce kez teşekkür ediyorum :) hep böyle sağlıklı hep böyle mutlu yazlar kışlar geçirelim dilerim :)

11 Eylül 2017 Pazartesi

Deniz 1 yasinda

Deniz 1 yaşında...

Benim kızım artık 1 yaşında. Bir...

Hayatımın en güzel yıllarından biri geride kaldı. O bir yıl benim iki avucumu ancak dolduran minicik bebeğimi büyüttü. İşaret parmağımı anca dolayan o minicik elleri büyüdü. Baş parmağımdan bile küçük olan ayakları büyüdü. Mememi kavrayamayıp yara yapan minnacık ağzı büyüdü. Doğduğu ilk andan itibaren boncuk boncuk bakan gözleri büyüdü. Deniz'im büyüdü. Bir tanem büyüdü. Kızım, canım, içimin gülen yüzü büyüdü. İyi ki doğdu, iyi ki böyle güzel büyüdü.

Son birkaç haftadır hep geçen yıl bugünlerde şunu yapıyorduk, bunu yapıyorduk diye düşünüyorum. Deniz'i beklemeyi ne çok sevmiştim. Nasıl da hamileliğim bitmesin istemiştim. Nasıl da onunla iç içe olmaya bayılmıştım... Hep bunlar geçiyor aklımdan. Hamileliğimi gün be gün yeniden yaşıyorum son günlerde. Gün be gün yine yeniden seviyorum Deniz'i bekleyişimizi. Ve bu akşam bu satırları yazarken sanki yeniden yaşıyorum Deniz'e kavuşmamızı.

Hayatımın en güzel anılarından biri Deniz'in doğumu. Sanırım yıllarca unutmayacağım, etrafımda doğan her bebekle yine yeniden hatırlayacağım çok güzel bir anı. Tam 1 yıl önce bugün saat 13:16 idi Deniz'i kucağımıza aldığımızda. 12 ay, 365 gün geçti aradan. Hepsi çok güzeldi de hepsi çok kolay da değildi o geçen günlerin. Deniz'in ilk ateşlendiği günü hatırlıyorum mesela, ilk aşısını hatırlıyorum ah ben ondan çok ağlamıştım, ilk uykusuz gecemiz, ilk pişik, ilk ateşe atılmışcasına susmadığı gün... Hala hepsini bir bir hatırlıyorum. O günlerle beraber hissettiğim çaresizliğimi hatırlıyorum, tecrübesizliği hatırlıyorum. Ama şimdi o günlere dön deseniz bir dakika düşünmem. Hepsini yeni baştan defalarca yaşayabilirim. Tek bir noktasını bile değiştirmeseniz, aynı şeyleri defalarca baştan yapabilirim. Bu sayede defalarca Deniz'in o mis kokusunu içime de çekebilirim. Çok ama çok sevdim ben bu geride kalan bir yılı.

Öte yandan Denize bir de şimdi bakıyorum. O ilk aylardaki minnacık bebeğe hiç benzemeyişine şaşırıyorum. Daha sadece bir yıldır hayatta olmasına rağmen ne kadar büyüdüğüne şaşırıyorum. Her gün yeni bir şey yapabilmesine ve buna çok çok sevinmesine şaşırıyorum. Öyle güzel ki onu böyle her gün biraz daha büyürken izlemek, önümüzdeki her yeni gün bize ne getirecek merak ediyorum. Çok ama çok sevdim ben her yeni gün, güzel bir sürpriz yaşamayı.

Deniz 1 yaşında...
Sorsanız kilosunu, boyunu hakikaten bilmiyorum. Ama mutlu olduğunu biliyorum. Gözlerime bakınca mutlu güldüğünü görüyorum. Etrafına mutlu mutlu bakmasını izliyorum. Attığı kahkahalardaki mutlu tınıları dinliyorum. Hamileliğim boyunca hep ama hep sağlıklı ve mutlu bir bebeğim olsun diye dua ettim. Başka hiçbir şey önemli değildi ki. Dualarım kabul olduğu için ben bir yıldır her gün şükrediyorum.

Deniz 1 yaşında...
Daha sanki dün kucağımda öylece duran ve sadece bana bakan bebeğimin artık oynamayı sevdiği oyunları sayamıyorum bile. Kitap okumayı sevmesine bayılıyorum, müzik çalınca oturduğu yerde poposunun üstünde sallanmasına çok gülüyorum. bazen o kendi kendine oynarken ben de onu izleyip hayatımın en mutlu anlarından biri bu olmalı diye düşünüyorum.

Deniz 1 yaşında...
Aylarca mememden inmeyen bebeğimin şimdi etraftaki yiyecekleri keşfetmesini izliyorum. Hala favorisi balık ve et. Bu aralar pilav canavarına dönüşmüş olsa da meyve görünce gösterdiği sevinç ah ne güzel. Kuru üzüm en sevdiği atıştırmalık. Anneanne yoğurdu olmazsa olmazı. Biz ne yersek onu yiyor olsa da hala canı yansa, biraz korksa, hastalansa, kafası karışsa soluğu aldığı yer benim yanım, sığındığı yer memelerim ya ben hala Demizi emzirmeye bayılıyorum.

Deniz 1 yaşında...
O 10 aya kadar dönemeyen bebeğimiz şimdi hızla (çok çok büyük bir hızla) emekliyor. Gözümüzü bir dakika üstünden ayırsak soluğu merdiven basında ya da koltuk kenarında alıyor. Tutunacakmış da kalkacakmış sıpa :) sanırım sıralamaya başlamasına ramak kaldı. Ah o benim ilk zamanlar elini kaldırdığımda pat diye yere düşen bebeğim artık öyle hareketli ki alt değiştirmek, üst değiştirmek resmen mücadele halini aldı :)

Deniz 1 yaşında...
Etrafta telefonla konuşan varsa hemen elini kuşağına kaldırıp eh diyor. Buradaki kullanımında denizcede de alo demek kendisi :) Emmek istiyorsa hızla yanıma yanaşıp dizlerinin üstünde kalkıp kollarını bana uzatıp anne emme demeye başlıyor. Israrcı! Emmeyi alana kadar vazgeçtiğini görmedik :) Baba dedi mi Ozan'ın gözleri parlıyor. Dedesinden bir şey isteyecekse söylenmeye dede diye başlıyor. Henüz kelime haznesi bunlar. Ama anlatmak istediği her şeyi bir şekilde anlatıyor. Eh! En çok kullandığı "kelime". Alfabenin sadece bu 2 harfiyle gün boyu ne derdi varsa bize iletiyor :) laf aramızda konuşmaya başlayınca yandık! Bir ehli bile kafamızı şişirirken kelimeler artınca ne olacak insan hayal edemiyor :)

Deniz 1 yaşında...
Bursa'nın ufak tefek taşları dediniz mi kollarını kaldırıp oynamaya başlıyor :) Beat boo en favori oyuncağı, onunla karşılıklı baya döktürüyor. Oyuncak kovaları ters çevirip davul yapmak, shakerları sallamak, müzik açıldı mı o yöne doğru hızla emeklemek dansa dair aktiviteleri. Sıpa dans konusunda bana benzeyeceğinin sinyallerini veriyor oley!

Deniz 1 yaşında...
Anneannesi ile her sabah yeni bir oyun kuruyor. Dedesi nereye giderse o da peşinden gidiyor. Sitedeki herkesin günde bir kaç defa bizim balkona uğramasına vesile oluyor. Günün büyük kısmını kucaktan kucağa dolaşarak geçiriyor. Komşularımızla, manevi anneanneleri ile oyunlar oynuyor oynuyor. Yolda belde, insanlar ona bakmazsa dikkat çekmek için ne gerekirse yapıyor. Pazara gidiyoruz mesela tezgahlarda ne varsa birer örnek toplayıp yiyor. Böyle insanlarla iç içe, kucaklarda sevgiyle gün be gün büyüyor.

Deniz 1yaşında...
Kaç yaşına giriyorsun Deniz dediğimize minnacık parmağını kaldırıp 1 diye gösteriyor. Biz gülünce o da 7 tane dişini gösterip kafasını yana eğiyor. Hep yazıyorum ya hakikaten o gülünce gözlerinin içi de gülüyor.

Deniz artık 1 yaşında...
Ve O'na dair yazacak çok çok çok şey var. Yazmak istediğim, aklımda dolasan, yazamadığım için içimde kalan bir sürü şey. Parmaklarım aklımdakilerin hızına yetişemiyor. Aklımın gönlümden geçenleri yakalaması ise zaten mümkün değil. Öyle yoğun, öyle güzel duygular yaşadım ki bu yıl, geride kalan 1 yılda Deniz 1 yaş büyüdü ama ben sanki onlarca yaş aldım. Sanki ben, onlarca yılı bu bir yılda kana kana yaşadım.

Denizin ilk yılı öyle güzel geçti ki her an buna şükrediyorum. Bu yıla dair içimde kalan tek bir şey var, Deniz'le geçirdiğimiz her anı bloğuma yazamayışım. Dilerim bir gün buraları okursa buna içerlemez. Ve dilerim ona kavuşmanın, onunla yaşamanın buraya yazdığım pek çok şeyden çok daha güzel olduğunu, bizi çok daha fazla mutlu ettiğini ona anlatabilirim.

Bu yazıyı Nasıl bitirsem acaba diye düşünüyordum. Ve az önce ben bu yazıyı yazarken Deniz uyandı. Aldım kucağıma emzirdim kızımı. Onu emzirirken yüzüne baktım. Gözümün önünden hakikaten film şeridi gibi günler aylar geçti gitti. Onun o minik suratı benim böyle kucağımda büyüdü diye düşündüm demin. Minik yanaklarını öptüm. Alnına düşen İpek saçlarını okşadım. Minicik elini dudaklarıma götürdüm. Ve iyi ki doğdun kızım dedim.  İyi ki bizim kucağımızı, gönlümüzü, hayatımızı doldurdun. İyi ki...

İşte bundan daha güzel bitemezdi bu yazı. Çünkü yüzlerce sayfa yazsam da duygularımı anlatmaya yetmiyor. Ama bir "iyi ki..." Sanki her şeyi özetliyor.

Deniz iyi ki doğdu.
Deniz iyi ki bizim kızımız oldu.
İyi ki...

6 Eylül 2017 Çarşamba

İş durumları...

Geçen gün yazdığım yazıya yorumunda Ceren "iş hayatını bıraktınız mı?" diye sormuş. Geçtiğimiz yıl, özellikle deniz 6 aylık olduktan sonra ben işe dönmeyince bana en çok sorulan sorulardan biri buydu sanırım. Hep cevaplamak istedim ama olmadı. Şimdi Ceren'in sorusu bahane olsun da yoruma cevap vereceğime buraya yazayım dedim :)

Öncelikle, hayır, işi bırakmadım. Sadece kısa bir mola verdim :) İşe 2 Ekimde, yani ayrıldıktan yaklasik 13 ay sonra geri döneceğim. Bunun bir kısmı ücretli doğum izni, bir kısmı ücretsiz doğum izni, bir kısmı da birikmiş tatillerim. Gelelim detaylara :)

Ingilterede doğum izni 52 hafta. Bunun ne kadarını bebeğin doğumundan önce ne kadarını bebeğin doğumundan sonra kullanacağınız size kalmış. Ben geçen yıl Ağustos sonunda bırakmıştım işi yani Deniz'in doğumundan 11-12 gün önce. Öyle güzeldi ki o 11-12 gün tadı damağımda kaldı :) Ama öte yandan erken izne ayrılsaydım, erken işe dönmem gerekecekti tabi. Ben Deniz ile maksimum sürede birlikte olabilmek için, son ana kadar çalışmayı tercih ettim. Malum biraz da çalışmayı seven bir insanım, e bir de proje de yoğundu. Aslında daha önce bırakmak istesem de zor olacaktı. Ben de hazir enerjim yerindeyken son ana kadar çalıştım. 

Doğumdan önce aldığım 11-12 gün yıllık iznimdendi. Dolayısıyla yasal hakkım olan 52 haftanın tamamını Deniz'in doğumundan sonra kullanabildim. Onun sonuna da yine yıllık izinlerimin bir kısmını ekledim. Böylece 13 aya yakın bir süre işten uzak kalmış oluyorum. Ama vallahi bu kadar uzun olsa bile sayılı gün çabuk geçiyor. Kaldı şurada bir aydan az bir zaman. 2 ekimde artık işe dönüyorum. Ben işe başladığımda Deniz neredeyse 13 aylık olacak ve kreşe başlayacak. Yazarken ne kolay her şey. Yaşarken de umarım böyle kolay olacak :)

Ingilterede, bu 52 haftanın bir kısmında maaşınızın tamamına yakın kısmını alıyorsunuz, sonrasında da devletten para desteği alabiliyorsunuz. Öyle büyük miktarlar değil ama elinize geçen bir para oluyor. Haftalar ilerledikçe de sanırım aldığınız destek miktarı düşüyor. Sanırım diyorum, çünkü ben devletten para almadım. Daha doğrusu alamadım. Biz ingilterede Tier 2 vize tipi ile çalışıyoruz. Ve bu vize tipinde hiçbir şekilde devlet yardımı, desteği alamıyorsunuz. Alırsanız cezai yaptırımı da var. Zaten vizenizin üstünde kocaman hiçbir yardımdan faydalanmaz yazıyor. Hal böyle olunca devlet yardımı bizim için geçerli olmadı. Ancak benim iş yerimde belli bir sürenin üstünde çalıştıysanız, şirketin ilk aylar için desteği var. Ben de üzerinize afiyet 7 yıldan fazladır aynı şirkette çalışıyorum. Dolayısıyla o desteği aldım. Ama o da bir süre sonra bitti. Ondan sonra ücretsiz izin kullandım.

Ücretsiz izin kullanmak zor bir şey. Sonuçta kazandığımızla yaşayan insanlarız. Ama tum zor luging ragmen bu firsatı değerlendirmek ve 52 hafta iznimi kullanmak istedim. Çünkü bu hayatım boyunca sadece bir kere yapabileceğim bir şeydi. Denizle yanyana geçirebileceğim 12 ay. Ozanla ölçtük, biçtik. Biraz sıkılmayı göze aldık ve evet bunu yapalım dedik. Bunu yapabilme şansım olduğu için hakikaten şükrediyorum.

Ingilterede 52 haftanın sonunda işe ayrı zamanlı dönme şansınız da var. Yani kanuna göre 52 hafta boyunca şirket pozisyonunuzu sizin için hazır tutmak zorunda. Sonrasında da yarı zamanlı işe dönmeniz durumunda gerekli ayarlamaları yapmak zorunda. Bence harika bir şey. Ben bu hakkı kullanmayacağım ve tam zamanlı döneceğim işe. Finansal durumumuz benim yarı dönemli işe dönmeme müsade etmiyor. Olsun. Hiç önemli değil, çalışırım. Sonuçta şartlar neyi gerektiriyorsa, o yaşanacak.

Ben eskiden böyle değildim biliyor musunuz? Eskiden olsa yarı zamanlı çalışamadığıma hatta bir yıl belki iki yıl daha Deniz'e kendim bakamadığıma üzülürdüm galiba. Sonuçta evet, Deniz bir iki yıl daha annesiyle birlikte olsa çok daha iyi olur elbette. Ama şimdi, içim biraz buruk olsa da çok üzülmüyorum. Nasıl oldu bilmiyorum ama kafamda içimde bir yer "Gülçin, Deniz için sadece elinden gelenin, şartların el verdiğinin en iyisini yapabilirsin" diyor. Ve ben o sese hak veriyorum.

Deniz için sadece şartların el verdiğinin en iyisini yapabilirim. Ve şartları çok zorlarsam boş yere kendimi ve Deniz'i strese sokmuş olurum. Bunu ikimize de yapmak istemiyorum. Zaten doya doya bir yıl yanından ayrılmadım kuzunun. Bundan sonra da şartlar dahilinde en iyisi için çabalayacağım. Elimden gelen bu.

Aslında sadece iş konusunda değil, bebeklerimizde ilgili her konuda elimizden gelen sadece bu değil mi? Bence öyle. O yüzden bebek bakmanın idealleri, olmazsa olmazları olduğuna da inanmıyorum aslında.

Biz hala Hollanda'da olsaydık, muhtemelen Deniz 5-6 aylıkken belki daha da küçükken işe dönecektim. Oranın şartları öyleydi. Şimdi hal böyleyken ben çıkıp "ay en az bir yıl kendi bakmalı çocuğuna insan" demem. Niye diyeyim ki? Ya da Norveç'te olsaydık belki de 3-4 sene kendim bakabilecektim. Güzel olurdu ama Norveç'te yaşamadığımıza göre bu da ihtimal dışı :)

Konudan çok uzaklaştım ama demek istediğim özetle şu. Ben verili şartlarımızı zorlayarak 1 yılı aşkın bir süre Deniz'e kendim bakabildim ve 2 ekimde işe dönüyorum. Doğrusu, güzeli bu olduğu için değil. Ben bunu yapabildiğim için. Burayı okuyup daha küçük bebeğini bırakıp işe dönmek zorunda olan çok insan olabilir. Ne olur kötü hissetmeyin. Biliyorum insan bazen ah ben de daha uzun kalabilseydim bebeğimle diyor, ben de arada diyorum. Çünkü insan hep bebeği için daha iyisini yapabilmeyi istiyor. Ve her anne baba aynı zamanda şartları dahilinde bebeği için elinden gelenin en iyisini yapıyor. Yani ne yapabildiysek, onlar için o en iyisi...

Ha bunları yazmak 2 ekimde işe döneceğim için biraz olsun üzgün olmama engel oluyor mu? Hayır :) Deniz'i bırakıp gidecek olmak anlatamadığım biçimde garip ve zor bir şey kafamda. Ama ne demiştik insan şartlar ne gerektiriyorsa onu yapıyor. Ben de yapacağım. Ve iş hayatım deni bırakmadım, aç kollarını yakında gelip boynuna sarılacağım :)




4 Eylül 2017 Pazartesi

Uzun zaman sonra...

Ne uzun zaman oldu ben yazmayali. Oyle cok yazacak şey var ki aklımda. Ama olmuyor bir türlü yazamıyorum.

16 temmuzdan beri türkiyedeyiz. Bu benim yurt dışına çıktıktan sonra en uzun Türkiye'de kalışım. Iyi oldu . Dinlendim. Uzun bir süre Ozan da yanımızdaydı. Şimdi ayrıyız. Biz çok ayrı kaldık ozanla, alışkınız buna ama Deniz Ozan'ı, Ozan da Denizi çok özlendi. Ben de alışkınız diyorum ama bir yandan ben de Ozan'ı çok özledim :) Sanırım Denizin doğumundan sonra bir başka bağ oluştu aramızda. Sanki o yanımızda olmayınca Denize bakarken bir yanım eksik kalıyor. O yüzden hep yanımızda olsun istiyorum. Öyle garip bir şey.

Öte yandan burada Denize bakmak öyle kolaylaştı ki. Allahım nasıl bir kolaylıkmış böylesine büyük bir destekle bebek bakmak. Annem, babam hep yanımda ve bu harika harika bir şey. Arkadaşlarım gidip geliyor. Komşularımız teyzelerimiz pişiriyor, taşırıyor, denizle oynuyor. Evet, yine deniz bazı zamanlarda kucağımdan inmiyor. Evet, yine bazı zamanlarda huysuz oluyor. Evet, yine bazı zamanlarda sadece ve sadece benimle zaman geçirmek istiyor. Ama sabahları denizi annemlere verip biraz daha uyuyabiliyorum. Çoğu zaman yemeğini ben düşünmüyorum. Deniz bizimkilerle oynarken ben bir çay içebiliyorum ya da iki sayfa kitap okuyabiliyorum. Ya da en basitinden hiçbir şey yapmadan bir beş dakika oturabiliyorum. O hiçbir şey yapmadan beş dakika oturabilmek ne kadar kıymetli, ah eminim biliyorsunuz. Ve en önemlisi ben bunları yaparken deniz de annem de babam da çok mutlu oldukları için vicdan azabı da cekmiyorum. 

Bu hayatımın Dolce Vita günlerinin sonuna gelmek üzereyiz. Ama olsun. Çünkü ben dinlendim. Deniz doğduğundan beri ben ilk defa gönül rahatlığıyla böyle bir cümle kurabiliyorum. Dinlendim. Kendimi gerçekten daha enerjik hissediyorum. Kilo bile aldım. Ki hoşnut olmadığım derecede zayıflamıştım son zamanlarda. Zira taşınma gerçekten bizi yorgunluktan bitirdi. O yüzden ozandan bu kadar ayrı kalmak hiç ama hiç Hoşuma gitmese de hakikaten bana iyi geldi. 

Denize de bu tatil iyi geldi. Babasından ayrı kalmak zor. Özledi. Öyle çok özledi ki ben babasıyla konuşurken bakışından bile anlıyorum. Ozanın özleme seviyesini söylememe bile gerek yok sanırım. Ama tatil, temiz hava, temiz gıda, bol güneş, deniz, anneanne dede ile bol bol vakit geçirmek, böyle kalabalıklar içinde olmak yaradı denize. Büyüdü. Benim minik bebeğim uzadı, hareketlendi ve dillendi. 

Artık çok ama çok hızlı emekliyor. İstediği yere emekleyerek gidiyor hatta merdiven bile çıkıyor! Çıkmasa iyi! Ayaklanmaya çalışıyor ama umarım hemen ayaklanmaz. Dillendi. Anne, emme ilk kelimeleri idi denizin. Hatta ikisini birlikte kullanarak konuşmayı direk işine yarar şekilde kullanmaya başlamıştı :) burada baba ve dede demeyi de öğrendi. Bir de kendi dilinde söylediği ama bizim anlamadığımız bir sürü başka şey var. Bazen hakikaten saatlerce hiç susmuyor :)

Iyice oyunbazlardan oldu kuzu. Ağaç nerede diyoruz gösteriyor. Lamba nerede diyoruz, o minicik kafasını kaldırıp her neredeysek bir lamba bulup gösteriyor. Cicilerini, kuşları, duvardaki balık süslerini hepsini bir bir o minik parmağıyla gösteriyor. Zaten onpqrmqknhic aşağıya inmiyor, ah oh habire bir şeyleri gösteriyor, şaşırıyor, gülüyor.

Müzik çaldı mı kaldırıyor kollarını oynamaya başlıyor. Deniz neredeymiş dedik mi etrafında ne varsa suratına kapatıp saklanıyor, benım minik deve kuşum :) parmaklarıyla dudaklarına vurup bla bla yapmayın ve corba ya da su içerken büf diyerek üstümüzü başımızı batırmayı da sağolsun dayısı bayramda öğretti. Onları öğrenmesi takdır edersiniz ki şahane oldu :)

Bir site insanı oyalayacak kadar aktif. Kucaktan kucağa dolaşıyor, Gülüyor. Arada bildiğiniz şımarıyor :) hatta çok çok simariyor. Çimlerde emeklıyor, çiçeklerin toprağını eşeliyor. Bol bol bize kitap okutuyor, anneannesi ve dedesiyle yeni yeni oyunlar kuruyor. Her gün Bahçeye kurduğumuz havuzda oynuyor, hava izin verdikçe denize giriyor. Velhasıl kelam babasını çok çok çok çok özlemek dışında deniz burada doya doya bebek oluyor. 

Ben de burada böyle bir destekle bebeğime bakarken daha iyi anlıyorum geçen aylarda yalnız başımıza neyi başardığımızı. Hani diyorlar ya çocuk büyütmek için bir köy lazım diye, doğru. Çocuk büyütmek için değil de, delicesine yorulmadan, hırpalamadan, hala kendini normal ve sağlıklı hissederek çocuk büyütmek için hakikaten bir köy lazım. En azından işte böyle yazlık bir site lazım :) lazımmış yani. 

Biz Ozan ve ben, iki başımıza minnacık bebeğimize bakarken ne de yorgunmuşuz. Ah biz o deneyimsiz halimizle 2,5 kiloluk bebeğimizi büyütmeye çabalarken nasıl da yalnızımisız. Ve biz her şeye rağmen onu büyütürken böylesine mutlu kaldığımız şikayet etmediğimiz, her günün keyfine vardığımız ve kizimizi büyütürken  o mutlu olma fırsatını kacirmadigimiz için ne büyük bir şey başarmışız.

Şimdi bunca insan Denize birlikte bakarken ve her birimizi deniz meşgul edebilirken dönüp o günleri düşünüyorum arada. Ve gidip o günlerdeki Gülçin ve Ozana sarılmak istiyorum. Evet Dünya'da yalnız bebek büyüten tek insanlar biz değiliz, evet atla deve de değil yaptığımız, bir sürü insan aynı şeyi daha da güzel bir şekilde yapıyor. Ama o ilk bebeklerine yalnız bakan Gülçin ve Ozan da bir sarılmayı hakkettiler be bence. Sarılıverdim gitti :)

Bunlar da ilginizi cekebilir

Related Posts with Thumbnails