Nasıl oluyor ben de bilmiyorum. Ama ne zaman yola çıksam, yok artık o da olmaz denilecek raddeye varan olaylar benim başıma gelebiliyor. Yolun uzun ya da kısa olması, uçak ya da otobüste olmam, gece ya da gündüz olması, hiç biri önemli değil. Ben yola çıktığım anda bulunduğum ortamın en değişik insanları bir şekilde benim etrafımı sarıveriyor.
Üniversiteye başlamamla beraber İzmir- İstanbul arası seyahatlerimin sayısı da arttı. Eş zamanlı olarak başıma gelen zaman zaman komik zaman zaman bunaltıcı olaylarda da bir artış gözlendi. O dönemler İzmir-İstanbul arasındaki yolculuklarımda otobüsleri kullanıyordum. 5 yıl boyunca çok konuşan yaşlı teyzeler, kendi koltuğunun sınırlarıyla yetinmeyip benimkini kullanmak isteyen genç arkadaşlarım, anneleri tarafından bana emanet edilen çocuklar yanımdaki koltuklarda sırayla yerlerini aldılar. Genel olarak konuşkan ve saygılı olan ben, bu beş yıl içinde bana yönelen sohbet etme amaçlı talepleri ‘nazikçe’reddedecek yöntemler geliştirdim elbet. Bunların en etkilisi hiç şüphesiz çaresizliğimi gösteren hafif titrek sesimle “Yarın sınavım var ama okuldayken annemleri göremediğimden İzmire gelince çalışamadım. Şimdi biraz çalışayım bari” ana konulu ‘ders çalışma’bahanesi idi.Bu yöntem özellikle yaşlı teyzeler üzerinde oldukça etkiliydi. Ama elbet olayın içinde ben olunca bu ‘nazik’savunma yöntemimi etkisiz hale getirebilen bir yan komşum da oldu. Yine bir İzmir – İstanbul yolculuğu sırasında yanıma outran teyze “Son akşama çalışma mı kalırmış? Kafan bir şey almaz artık. Hem benim torunum da öğrenci.” diye başlayan bir konuşmayla ‘ders çalışma bahanemi’ gerçekten etkisiz kıldı. Tahmini 2-3 saatlik tek taraflı bir sohbetin sonunda “E artık uyu yarın sınavında kafan çalışmaz sonra”dediğinde dünyalar benim olmuştu sanmıştım.
Zamanla şehirlerarası otobüs yolculukları anılarıma, belediye otobüsü yolculukları anılarım, taksi yolculukları anılarım, vapur yolculukları anılarım ve uçak yolculukları anılarım eklendi. İşte kullandığı tüm ulaşım araçlarında bir şekilde ilginç bir olay yaşamayı başaran ben geçen haftaki Amsterdam –İzmir karşılıklı seferlerini de unutulmaz yolculuklarım arasına kattığımı gururla bildiririm J
Üniversiteye başlamamla beraber İzmir- İstanbul arası seyahatlerimin sayısı da arttı. Eş zamanlı olarak başıma gelen zaman zaman komik zaman zaman bunaltıcı olaylarda da bir artış gözlendi. O dönemler İzmir-İstanbul arasındaki yolculuklarımda otobüsleri kullanıyordum. 5 yıl boyunca çok konuşan yaşlı teyzeler, kendi koltuğunun sınırlarıyla yetinmeyip benimkini kullanmak isteyen genç arkadaşlarım, anneleri tarafından bana emanet edilen çocuklar yanımdaki koltuklarda sırayla yerlerini aldılar. Genel olarak konuşkan ve saygılı olan ben, bu beş yıl içinde bana yönelen sohbet etme amaçlı talepleri ‘nazikçe’reddedecek yöntemler geliştirdim elbet. Bunların en etkilisi hiç şüphesiz çaresizliğimi gösteren hafif titrek sesimle “Yarın sınavım var ama okuldayken annemleri göremediğimden İzmire gelince çalışamadım. Şimdi biraz çalışayım bari” ana konulu ‘ders çalışma’bahanesi idi.Bu yöntem özellikle yaşlı teyzeler üzerinde oldukça etkiliydi. Ama elbet olayın içinde ben olunca bu ‘nazik’savunma yöntemimi etkisiz hale getirebilen bir yan komşum da oldu. Yine bir İzmir – İstanbul yolculuğu sırasında yanıma outran teyze “Son akşama çalışma mı kalırmış? Kafan bir şey almaz artık. Hem benim torunum da öğrenci.” diye başlayan bir konuşmayla ‘ders çalışma bahanemi’ gerçekten etkisiz kıldı. Tahmini 2-3 saatlik tek taraflı bir sohbetin sonunda “E artık uyu yarın sınavında kafan çalışmaz sonra”dediğinde dünyalar benim olmuştu sanmıştım.
Zamanla şehirlerarası otobüs yolculukları anılarıma, belediye otobüsü yolculukları anılarım, taksi yolculukları anılarım, vapur yolculukları anılarım ve uçak yolculukları anılarım eklendi. İşte kullandığı tüm ulaşım araçlarında bir şekilde ilginç bir olay yaşamayı başaran ben geçen haftaki Amsterdam –İzmir karşılıklı seferlerini de unutulmaz yolculuklarım arasına kattığımı gururla bildiririm J
Amsterdam – Izmir
Havaalanı boş... pasaport sırası yok... Check-in ve boarding planlanandan 15 dakika önce tamamlanmış.
Ne bekleriz? Uçağın zamanında kalkmasını...
Bizim uçağımız 45 dakika rötarlı kalktı.
Bizim uçağımız 45 dakika rötarlı kalktı.
Sebep: Uçağa bindikten hemen sonra tuvalette sigara içen bir yolcunun havacılık kurallarına göre bavulları ile beraber uçaktan indirilmek zorunda oluşu.
Rotarı sağlayan sahısın uçağa binisi ile tuvalette sigara içip yakalanısı arasındaki süre sadece 15 dakika. Tahminlerime göre eşyalarını bırakıp hemen tuvalete koşmuş kendisi. Bir insanın tiryaki olmasını anladım diyelim. E be adam 1 saat bile mi dayanamıyorsun sigara içmemeye? Hadi dayanamayacaksın; bir nikotin sakızı, nikotin bandı edinmeyi dene mesela. Hadi bu alternatif yöntemlerden birini de kullanmak istemedin diyelim, o zaman bavullarını niye bagaja veriyorsun? İnsan kendini bilir. Sen al yanına bagajını nasılsa indirileceksin uçaktan. ‘Bakın nasıl yakaladim’diyen gururlu hostes bakışları arasında o uçağı terkederken bize 45 dakika uçağın içinde üstelik motorlar çalıştığından oyun bile oynayamayarak beklemek düstü... Tebrikler hostes hanım tebrikler!!!! J
Izmir – Amsterdam
Havalanı boş... Pasaport sırası yok... Check in ve boarding planlanan zamanda tamamlanmış.
Ne bekleriz? Uçağın zamanında kalmasını...Bizim uçağımız da zamanında kalktı. Velakin iddia ediyorum bu uçuşta başıma gelen dünya yüzeyinde bir elin parmakları kadar insanın başına gelmemiştir. Ben yine her zamanki gibi daha rahat hareket edebildiğimden koridor tarafı bir koltukta oturuyorum. Yanımda da orta yaşlı bir çift. Amca pencereden dışarıları izliyor. Teyze de kah amcayla konuşuyor kah önün omzunun üstünden dışarılara bakıyor. Ben elimde kitabım, zamanında kalkmış uçağımda mutluyum...
İşte bu güzel tablo emniyet kemeri ışıkları sönünceye kadar devam etti. Hemen ardından teyze “kızım tepeden bir şey alacağım” dediğinde geçebilmesi için kalkıp yer verdim. Benden daha kısa olan teyze “Şuradaki çantayı al bakayım yavrum”dediğinde yine nazikçe uzanıp çantayı aldım. Dakikalarca çantayı karıştırdıktan sonra teyze “Al bakayım şunu” diye elime bir poşet tutuşturdu. Poşeti elime tutuşturulan bir bez parçası, onu da başka bir poşet takip etti. Arama - tarama, çantadan çıkarılanları geri yerleştirme ile geçen takribi 10 dakikadan sonra ben elimdeki çantayı yine dolaba yerleştiriken teyze de çalışma sahasını düzenlemekle meşguldu. Onca poşet, sofra bezi vs. yerleştirmesi de bir 5 dakika aldıktan sonra benim şaşkın (çok şaşkın) bakışlarım altında teyze uçakta TAZE FASULYE ayıklıyordu.
İşte bu güzel tablo emniyet kemeri ışıkları sönünceye kadar devam etti. Hemen ardından teyze “kızım tepeden bir şey alacağım” dediğinde geçebilmesi için kalkıp yer verdim. Benden daha kısa olan teyze “Şuradaki çantayı al bakayım yavrum”dediğinde yine nazikçe uzanıp çantayı aldım. Dakikalarca çantayı karıştırdıktan sonra teyze “Al bakayım şunu” diye elime bir poşet tutuşturdu. Poşeti elime tutuşturulan bir bez parçası, onu da başka bir poşet takip etti. Arama - tarama, çantadan çıkarılanları geri yerleştirme ile geçen takribi 10 dakikadan sonra ben elimdeki çantayı yine dolaba yerleştiriken teyze de çalışma sahasını düzenlemekle meşguldu. Onca poşet, sofra bezi vs. yerleştirmesi de bir 5 dakika aldıktan sonra benim şaşkın (çok şaşkın) bakışlarım altında teyze uçakta TAZE FASULYE ayıklıyordu.
Bu mevsimin fasulyesi başka güzelmiş... Hollandada böyle fasulye bulunmazmış.... Çocuklar, torunlar hep beraber yiyeceklermiş... Hem zaten 3 saat yol başka nasıl geçermiş... Fasulyeyi pişiririken illa zeytin yağı kullanılacakmış... Bir de biraz şeker, bütün izmirliler bunu zaten bilirmiş... oh oh oh kılcığı bile çıkmıyormuş sahaneymiş fasulye... Aslında O'nun oğlu en çok yaprak sarması severmiş ama onu artık Hollandada yapacakmış. Ne de olsa soğanlı iç burada (uçakta!!) olmazmış... Bak fasulye kokmuyormuş, bıçağa bile gerek yokmuş...
İşte bu yolculuk benim için uçak yolculuklarının anlamını tamamen değiştirdi. Yıllardır uçaklarda çok eğlenen ben, her hafta uçsa ağzını açıp hiç şikayet etmeden uçakta eğlenmeye devam eden ben, bu yolculukla beraber şunu anladim: Yıllarımı boşa harcamışım!!!
Bunca zamandır yok kitap okuyarak, yok film izleyerek, yok sudoku çözerek vaktimi harcayacağıma mutfak sanatına yönelseydim şimdi Emine S. Beder’in Türkiyedeki en büyük rakibiydim... Hele o Hindistan, Amerika yolculuklarında falan bayram sofrası hazırlamaya kadar götürebilridim isi.
Tamamdır bu yolculuktan sonra artık bambaşkayım. İlk olarak çukulata damlalı kurabiye hamuru ile başlayayım diyorum. Ne de olsa soğan yok içinde. Kokmaz da. Bıçağa da gerek yok. Yani teyzemin bütün kriterlerine uygun. Üstelik etrafta canı çeken falan olursa damla çukulata kısmından biraz paylaşabilirim de. Yani örf ve adetlerimize de uygun. Eve geldim mi de atarım fırına. Tutmayın beni savulsun tüm hostesler, pilotlar, yolcular Gülçin Usta geliyor!!!!!!.