Madrid….
Sanirim 3 yil onceydi sana bir onceki gelisim. Ilk kez yurt disina cikiyordum, korkuyordum, basima ne gelecek bilmiyordum. Evlilik hazirliklari nedeniyle Pazartesi sabahi gelirdim sana Persembe aksami Istanbul’a geri donerdim. Bir tek hafta sonunu bile sokaklarinda gecirmemis olsam da, guduz gozuyle tek bir meydaninda bile dolasmamis olsam da aklimda guzel anilarla yeretmistin.
Bu 3 yilda ben degistim… Degisimlerden daha az korkar oldum. Yeni yerler gormenin zevkine varmayi ogrendim. Gidisleri – donusleri, is icin bile olsa, mecburiyet degil keyif olarak algilamayi ogrendim. Simdi 3 yil sonra Ozan’la geldim sana. Bu sefer ikimizin gozunden bir baska guzeldin…
4 gun yetmez biliyorum seni tanimaya, doya doya gezmeye… Ama mutlu olmaya, seninle tanismaya yeter diye dusunduk. Keyifli bir yolculugun ardindan isil isil bir gunle karsiladin bizi. Oylesine guzeldi ki hava, kapali mekanlarin onunden bile gecmek istemedik. Tek tek butun meydanlarini dolastik… Civil civil, insanlarla dolu meydanlarinda zaman zaman biramizi zaman zaman sarabimizi yudumladik.
Bu dort gunde tam bir Akdeniz ulkesi gibi agirladin bizi. Misafirperverdin… Bir kez bile yagmurunla islatmadin bizi. Bir kez bile gunesin yakici isiklariyla bunaltmadin. Kotu olaylar yasatip tatilimizin golgelenmesine izin vermedin. Civil civil, kalabalik sokalarinda ispanyolcanin o guzel melodisiyle senlendi kulaklarimiz. Zaman zaman bir gitarin tellerinde sundun guzel sokak gosterilerini bize, zaman zaman kucuk bir orkestra ile karsilasmamizi sagladin herhangi bir sokakta. Hatta bir flemenko gosterisi bile hazirlamistin gunumuz senlensin diye. Gitarcilardan biri baya sarhostu sanirim ama eteklerini savurarak topuklariyla ritmi takip eden danscinin performansi cok guzeldi.
Harika yemeklerinle gunumuz, gecemiz, tatilimiz senlendi. Biz buralarda aliskin degiliz restoranlarda herhangi birseyin biz talep etmeden ikram olarak bize sunulmasina. Oysa sen her bira soyledigimizde yanina bir tapas ekleyivermistin. Biliyorum patates ya da yumurta olmayan yemek bulmak zor senin lokantalarinda. Sen her biriyle oyle guzel lezzetler hazirlamistin ki yemege doyamadik bu dort gunde. Aa ozel bir tesekkur etmem lazim hazir aklimdayken, zeytinler icin. Ben Izmirliyim ya. E siz ayni sayilirsiniz Izmirle. Inan ozlemisim soyle lezzetli zeytinler yemeyi. Dort gun boyunca doyamadim bana sundugun lezzetli zeytinleri yemeye. Peynirler de mukemmeldi. Ben kasar peynirine mesafeliydim yillardir sayende aramizdaki mesafe kapandi kendisiyle. Simdi market raflarinda kasar peyniri arar oldu gozlerim. Tapas menulerindeki herseyi tattim demek icin en az 1 ay kalmak lazim heralde seininle. Dort gunde elimizden gelenin en iyisini yapmaya calistik biz. Favorilerimi seninle de paylasayim: Kalamar, tortilla ve pimientos.
Tum bunlari turistik restoranlarinda yiyebilirdik elbet ama biz sokak aralarinda kalmis yerel barlarini tercih ettik. Barlarda en sevdigim sey elbet calisanlarinin guler yuzuydu. Ah bir ispanyolca konusabilsek ya da onlar ingilizce konusabilse ne kadar uzun sohbet edecegiz ama malesef dil kisminda takiliyoruz. Olsun el-kol isaretleri ile falan elimizden geldigince anlastik biz de. Aa bu arada halkina sans da getirdik sanirim. En azindan bir kismina. Bir barda arkamizdaki makinada oyun oynayan amca 240 euro kazandi. Beni biraksan yemeklerin, barlarin hakkinda sayfalarca yazabilirim ama bu kadarlikla kalsin artik :)
Bu 4 gunde sayende yeni bir ressamla da tanistim: Goya. Senin o gunlerce gezsen bitmeyecek Prado muzenin, havanin guzelligi nedeniyle, sadece 1-2 odasini gezebildik. Onlarda da Goya eserlerinin olmasina dikkat ettik. Soz bir dahaki gelisimizde daha fazla zaman harcayacagiz muzede ama sen de bizi anla lutfen: Hava o kadar guzelken tum gunu muzede gecirmeye gonlumuz el vermedi inan. Itiraf ediyorum muzede 1-2 saat daha fazla zaman da gecirebilirdik ama o sirada parkta gunesln altinda cimlere uzanip agaclari izlemeyi tercih ettik. O bir iki saatte bile anladim ki harika resimlere ve benim ilgi alanimin tam da ortasinda olan harika heykellere ev sahipligi yapiyorsun. Ah ne mutlu sana ustelik harika bir binada onlari barindirabiliyorsun.
Toplu tasima sisteminden de cok menun kaldik . Ozellikle sana yakin 1-2 sehire hizla ulasmamizi saglayan o super konforlu trenlerin icin soyleyecek soz bulmam zor. Senin misafirperverligin yakin komsularin Toledo ve Segoviada da mevcuttu. Topu topu 4 gun geldik birini Toledo'da birini Segovia'da gecirdik diye umarim bize alinmadin. Ama ben artik seni onlarsiz dusunemiyorum . Sanki her seni ziyarete gelen onlari da gormeden donmemeli. Zaten trenlerin o kadar hizli ki yarim saatte her ikisine de ulasabildik.
Toledo… ne kadar da guzel korunmus eskilere ait hatiralar burada. Daracik sokaklarda dolasirken herhangi bir koseden bir at arabasi cikiverecekmis ya da kabarik etekleriyle guzeller guzeli bir genc kadin yanimizdan suzuluverecekmis gibi hissettim. Uc buyuk kulture ev sahipligi etmis bu guzel komsun: Hristiyanlik, Yahudilik ve Islamiyet. Ucune ait izleri de mimarisinde gormek mumkun. Sokaklarda 3 farkli kulturun izlerini izledik tum gun. Yine harika yemekler yedik yine harika saraplar ictik…
O kadar guzeldi ki Toledo'da gecirdigimiz gun, hic aklimizda yokken gunun sonunda ertesi gun icin elimizde Segovia biletlerini tutuyorduk.
Segovia… Senden saklayacak degilim; Ozan bana Segovia’yi anlatirken cok eski bir su kemeri gorecegiz dediginde icimden “Aman yine tas gormeye gidiyoruz” diye gecirdim. Tarihi eserleri sevmiyor degilim de hele ki Madrid’deyken vaktimi baska seylere harcayabilirim diye dusunuyordum sanirim. Ama Segovia'ya gelip de o muhtesem su kemerini gorunce dusunduklerimden utandim. Bu muhtesem yapi 2. yuzyilin basinda yapilmis. Hala inanamiyorum onca yili nasil yikilmadan gecirebildigine. Kimbilir ne depremler ne felaketler oldu. Ve o hala dimdik ayakta. Segovia'nin sokaklarinda bir masal imgesini gorebilmek icin yuruduk: Alcazar of Segovia yani Segovia Kalesi. Uyuyan guzel masalindaki kale bu kaleden esinlenerek cizilmis. Ne yazik ki bu kale gercek hayatta o kadar da guzel hikayelere ev sahipligi etmemis. Uzun yillar hapishane olarak kullanilmis. Kulesine o kadar dar bir merdivenden cikiliyor ki o hapishaneden kacmanin imakansiz olmasini anlayabiliyorum. Cok guzledi Segovia'da gecen gunde ama yine de gunun sonunda kosa kosa sana geldik.
Elbette Royal Palace yani karaliyet sarayini gormeden donmek olmazdi. O kadar buyuk bir sarayin planlananin sadece dortte biri olduguna inanmak zor. Sarayin bahcesinde bize yine kucuk bir gosteri hazirlamissin; bu sefer bir flut sanatcisini dinledik. Yine cok guzeldi. Ogrendik ki bu saray Avrupa'nin en buyuk sarayi olmasi icin yapilmaya baslamis. 26 yilin sonunda planlanan halinin dortte biri tamamlanmis ki Ispanya'nin o donemdeki krali bu dunyadan goc etmis. Sarayin insaati da bu noktada sonlanmis. Su haliyle bile 2800 odasiyla devesa gorunen bir saray burasi. Sarayinin hemen altindaki bahcelerde gezmek de ayri bir keyifti
Sana veda etmek inan cok zordu. Yeniden yolumuz ne zaman kesisir bilemiyorum ama olur da bir gun yolum yeniden sana duserse inan hic dusunmeden kosa kosa gelecegim.
Tekrar gorusene kadar isil isil kal Madrid….